Altın Faiz Getirmediği İçin ‘Kötü Bir Yatırım’ Olduğu Düşüncesi Doğru mu?

Finansal dünyada yatırım araçları değerlendirilirken en çok dikkat edilen unsurlardan biri, yatırımın getirisidir. Bu getiri çoğu zaman doğrudan faiz, temettü veya kira geliri gibi düzenli bir nakit akışıyla ilişkilendirilir. Bu bakış açısıyla değerlendirildiğinde, altın genellikle “pasif” bir varlık olarak tanımlanır. Çünkü altın doğası gereği herhangi bir faiz ya da düzenli gelir üretmez. Bu nedenle bazı yatırımcılar ya da yorumcular, altını “kötü bir yatırım” olarak nitelendirir. Ancak bu görüş, yüzeysel bir değerlendirmeden öteye geçmez ve altının yatırım dünyasındaki asıl işlevini göz ardı eder. Altının faiz getirmemesi onun zayıf değil, farklı bir yatırım türü olduğunu gösterir.

Öncelikle altının sunduğu faydaları anlamak için onun işlevini doğru tanımlamak gerekir. Altın, doğrudan getiri sağlamasa da dolaylı olarak yatırımcıya farklı açılardan değer sunar. Özellikle ekonomik belirsizliklerin, yüksek enflasyonun veya jeopolitik risklerin arttığı dönemlerde altın, “değer saklama aracı” olarak öne çıkar. Bu işleviyle portföyleri dengeler, diğer varlıkların değer kaybettiği zamanlarda güvenli liman görevi görür. Faiz getirisi sunmasa bile değer kazancı yoluyla yatırımcısına ciddi kazanç sağlayabilir. Nitekim tarih boyunca yaşanan birçok kriz döneminde, altının fiyatı artmış, yatırımcısını zarardan koruyarak reel anlamda kazanç sağlamıştır.

Altının faiz getirmemesi onu pasif bir varlık haline getirse de, bu durum onun tamamen verimsiz olduğu anlamına gelmez. Bu noktada portföy çeşitliliği kavramı devreye girer. Yatırımcılar farklı risk ve getiri profiline sahip varlıkları bir arada tutarak toplam risklerini azaltmaya çalışır. Altın bu çeşitlilik içinde oldukça önemli bir rol oynar. Özellikle hisse senetleri ve tahvillerle negatif korelasyon göstermesi, yani bu varlıkların değer kaybettiği dönemlerde altının değer kazanma eğiliminde olması, altını stratejik bir araç haline getirir. Yani altın, sadece kendi getirisini değil, tüm portföyün performansını koruyarak dolaylı bir fayda sunar.

Bir diğer önemli nokta ise reel faiz kavramıdır. Nominal faiz oranları ne kadar yüksek olursa olsun, enflasyon da aynı oranda artıyorsa, yatırımcının reel getirisi azalır ya da sıfırlanır. Böyle dönemlerde faiz geliri sunan yatırım araçları cazibesini kaybederken, altın gibi reel değerini koruyabilen varlıklar öne çıkar. Örneğin merkez bankalarının düşük faiz politikası izlediği ya da parasal genişlemeye gittiği zamanlarda, faiz geliri elde etmek zorlaşır. Bu gibi koşullarda yatırımcılar altına yönelerek enflasyona karşı kendilerini koruma eğilimindedir.

Öte yandan, altının getiri sağlamadığına dair düşünce sadece bireysel yatırımcının değil, kurumsal aktörlerin de gündemindedir. Buna rağmen son yıllarda birçok merkez bankası, rezervlerinde altın oranını artırmıştır. Bunun nedeni, altının diğer yatırım araçları gibi bir karşı taraf riski taşımaması ve likiditesinin yüksek olmasıdır. Altın, devletler için de bir çeşit ekonomik sigorta işlevi görmektedir. Bu tercihler, altının sadece bireysel yatırımcılar için değil, uluslararası düzeyde de değerli bir varlık olduğunu ortaya koyar.

Altının “faiz getirmiyor” olması, onu yalnızca belirli yatırım amaçları için uygun olmayan bir araç haline getirir. Eğer yatırımcının temel beklentisi düzenli bir nakit akışı elde etmekse, altın bu beklentiyi karşılamaz. Ancak amaç, uzun vadede serveti korumak, ekonomik belirsizliklerden etkilenmemek ve yatırım portföyüne istikrar kazandırmaksa, altın son derece işlevsel bir tercihtir. Bu anlamda, altının “kötü bir yatırım” olduğu yönündeki görüş, ancak yanlış beklentilerle yapılan bir değerlendirmeye dayanabilir.

Sonuç olarak, altının faiz getirmemesi, onun değerini azaltmaz. Aksine, bu özelliği altını diğer yatırım araçlarından ayırır ve ona özgün bir konum kazandırır. Altın, riskten korunma ve varlık koruma amaçlı yatırımlarda güçlü bir alternatiftir. Yatırım dünyasında her aracın bir işlevi ve yeri vardır; önemli olan bu işlevi doğru anlamak ve yatırım stratejisini buna göre şekillendirmektir. Dolayısıyla, altın “faiz getirmiyor” diye göz ardı edilmemeli, sunduğu farklı avantajlarla birlikte bütüncül bir perspektiften değerlendirilmelidir.