Enflasyon Günlükleri: Serbest Piyasa – İster Al, İster Alma

Enflasyon, gündelik hayatımızın görünmez bir düşmanı gibi ekonomik gerçekleri şekillendiriyor. Fiyat etiketlerinde gördüğümüz o hızlı değişim, sadece rakamlardan ibaret değil; aynı zamanda toplumsal algılarımızı ve bireysel seçimlerimizi de etkiliyor. Bu çerçevede, “Serbest piyasa: İster al, ister alma” yaklaşımı sıkça bir savunma mekanizması olarak karşımıza çıkıyor. Peki, bu gerçekten serbest piyasanın doğası mı yoksa bir yanılsama mı?

Algı: Serbest Piyasa ve Seçim Özgürlüğü

Serbest piyasa ekonomisinin temel prensiplerinden biri, arz ve talep mekanizmasının fiyatları belirlediği ve bireylerin tercihlerini özgürce yapabildiği bir sistem sunmasıdır. “İster al, ister alma” ifadesi de bu özgürlük algısının bir yansımasıdır. Bu bakış açısına göre, tüketiciler bir ürünü pahalı buluyorlarsa onu almayabilir; böylece piyasa kendini dengeye getirir. Ancak, bu argümanın gerçek yaşamla ne kadar örtüştüğü tartışmalıdır.

Gerçekler: Mecburiyet ve Adaletsizlik

Enflasyonun yükseldiği dönemlerde temel ihtiyaç maddelerine erişim, bir tercih olmaktan çıkar ve zorunluluğa dönüşür. Örneğin, bir ailenin süt, ekmek veya elektrik gibi ürünleri “almama” lüksü yoktur. Bu durumda, serbest piyasanın dayattığı fiyatlara boyun eğmek kaçınılmaz hale gelir. Ayrıca, gelir dağılımındaki eşitsizlikler, bu “özgürlük” anlayışını büyük ölçüde sorgulatır. Aylık geliri zar zor yeten bir birey için seçenekler, piyasanın sunduğu imkanlarla değil, bütçesinin sınırlarıyla belirlenir.

Fiyatlama ve Kâr Algısı

Serbest piyasa savunucuları, işletmelerin kâr odaklı hareket ettiğini ve bunun piyasanın doğal bir gerekliliği olduğunu öne sürer. Ancak, fahiş fiyatlama ve fırsatçılık, ekonomik kriz dönemlerinde bu doğallık argümanını geçersiz kılar. Bir ürünün maliyeti ile satış fiyatı arasındaki uçurum, serbest piyasa dinamiklerinden çok etik ve denetim sorunlarını işaret eder.

Alternatif: Daha Dengeci Bir Yaklaşım

“İster al, ister alma” mantığı, özellikle enflasyonun ve gelir eşitsizliğinin yoğun olduğu toplumlarda gerçekçi bir çözüm sunmaktan uzaktır. Bunun yerine, fiyat denetim mekanizmalarının etkin şekilde uygulanması, sosyal yardımların genişletilmesi ve temel ihtiyaçların sübvanse edilmesi gibi politikalar daha dengeli bir sistem yaratabilir. Bu tür müdahaleler, bireylerin ekonomik özgürlüklerini daha anlamlı bir şekilde kullanmalarını sağlar.

Serbest piyasa, teoride bireysel özgürlüklerin ve ekonomik dinamizmin bir simgesi olarak sunulsa da, pratikte bu idealin çoğu zaman ulaşılamaz olduğunu görüyoruz. “İster al, ister alma” gibi söylemler, toplumsal gerçekleri gölgeleyerek adaletsizlikleri normalleştirme riskini taşır. Bu yüzden, enflasyonun yakıcı etkileriyle mücadele ederken, piyasanın “serbest” olduğu kadar “adil” olup olmadığını da sorgulamak gerekir.

Piyasa mekanizmalarının bireysel seçimlere bıraktığı bu görünmez ipler, bir tarafın zaferi değil; kolektif bir çözümün gerekliliği olarak karşımızda duruyor. Bu çözümün adı ise basit: Adil bir denge.