Avrupa’nın Ticaret Savaşlarındaki Rolü: Arabulucu mu, Taraf mı?

Küresel , ekonomik güç dengelerini altüst ederken, Avrupa Birliği (AB) bu kaotik arenada sıklıkla bir denge unsuru olarak öne çıkıyor. Ancak AB’nin kimi zaman “tarafsız arabulucu”, kimi zaman da “aktif taraf” olarak konumlandığı gerçeği, onun rolünü çok katmanlı hale getiriyor. Peki Avrupa, küresel çatışmalarında gerçekten nerede duruyor?

Tarihsel Kökler ve İkili Kimlik

AB’nin ticaret politikaları, II. Dünya Savaşı sonrası kurulan çok taraflı düzenin (DTÖ, Bretton Woods) mirasçısı olarak şekillendi. Serbest ticareti savunan, kural temelli bir sistemin savunucusu olan AB, tarih boyunca ve Çin’in korumacı hamlelerine karşı DTÖ’yü güçlendirme çağrıları yaptı. Ancak aynı AB, kendi sübvansiyonları (CAP) veya çelik kotası gibi politikalarla “koruma kalkanları” oluşturmaktan da geri durmadı. Bu ikili kimlik, AB’nin ticaret savaşlarındaki tutumuna yansıyor: Hem kural koyucu, hem de kural ihlalcisi.

Arabuluculuk İddiası: Diplomasi ve Çok Taraflılık

AB, son yıllarda ABD-Çin gerilimlerinde sık sık arabulucu rolü üstlendi. Örneğin, Trump döneminde ABD’nin çelik ve alüminyum tarifelerine karşılık, AB başlangıçta misilleme yerine müzakereleri tercih etti. 2021’de Airbus-Boeing anlaşmazlığının çözümünde kritik rol oynadı. Ayrıca, DTÖ’nün çöküş riskine karşı “geçici ittifaklar” kurarak Hindistan ve Güney Afrika gibi ülkelerle reform çağrıları yaptı.
Ancak bu diplomasi, AB’nin çıkarlarıyla sınırlı. Örneğin, Çin’in “Kuşak ve Yol” projesine karşı “Küresel Geçit” inisiyatifini başlatan AB, Asya-Pasifik’teki etki alanını korumak için doğrudan rekabete girdi. Yani arabuluculuk, stratejik çıkarlarla dengeleniyor.

Taraf Olma Zorunluluğu: Ekonomik Gerçekler

AB’nin dünya ticaretindeki payı (%15) ve tek pazarın büyüklüğü, onu kaçınılmaz olarak taraflaştırıyor. Örneğin:

  • Teknoloji Savaşları: AB, Huawei’nin 5G altyapısına kısıtlamalar getirirken, yerel şampiyonları Nokia ve Ericsson’u destekledi. Ayrıca, dijital ve GDPR gibi düzenlemelerle ABD teknoloji devlerini hedef aldı.
  • Yeşil Dönüşüm: Karbon sınır vergisi (CBAM), Çin ve Hindistan’ı öfkelendirirken, AB’yi “iklim korumacılığı” ile ticaret savaşlarının merkezine yerleştirdi.
  • Yaptırımları: bağımlılığı nedeniyle AB, Rusya’ya yönelik ambargolarda iç çelişkiler yaşadı. Ancak savaşı sonrası ABD ile uyumlu hareket etti.

Bu örnekler, AB’nin “tarafsızlık” iddiasının ekonomik ve jeopolitik zorunluluklarla çatıştığını gösteriyor.

İç Çelişkiler: Birlikte Hareket Etmenin Zorluğu

AB’nin ticaret politikaları, üye devletlerin çıkar çatışmaları nedeniyle bazen tutarsızlaşıyor. Örneğin, Almanya’nın Çin’e ihracata bağımlı otomotiv ü, ‘nın Çin’e daha mesafeli duruşuyla çelişiyor. Benzer şekilde, Macaristan’ın Çin yatırımlarına açık olması, AB’nin “Tek Ses” ilkesini zayıflatıyor. Bu iç parçalanmışlık, AB’nin dış politikada etkinliğini sınırlıyor.

Sonuç: İkili Rolün Geleceği

AB, küresel ticaret savaşlarında ne tam bir arabulucu ne de saf bir taraf. Statükoyu korumak isterken, kendi ekonomik egemenliğini güvence altına alma çabası, onu stratejik bir denge aktörüne dönüştürüyor. Ancak bu rol, giderek daha da zorlaşıyor. Çin’in yükselişi, ABD’nin içe dönük politikaları ve yeşil dönüşümün tetiklediği yeni rekabet alanları, AB’yi daha agresif hamlelere zorlayabilir.

AB’nin asıl sınavı, çok taraflılık ideali ile reelpolitik arasında sıkışmadan, küresel ticaretin demokratikleşmesine öncülük edip edemeyeceği olacak. Bu süreçte, “arabulucu” kimliğini sürdürmek için önce kendi içindeki çelişkileri çözmesi gerekecek.