2025 yılının ikinci çeyreğine girerken dünya ekonomisi birçok yönden dönüşüm yaşıyor. Pandemi sonrası toparlanma sürecinin tamamlanması, yüksek enflasyonla mücadele eden gelişmiş ekonomilerin yeniden büyümeye yönelmesi, enerji ve gıda güvenliği gibi stratejik başlıkların öne çıkması, küresel sistemdeki dengeleri yeniden şekillendiriyor. Bu çok boyutlu değişim ortamında Türkiye ekonomisi, jeopolitik konumu, üretim altyapısı, genç ve dinamik iş gücüyle dikkat çekmeye devam ediyor. 2025 itibarıyla Türkiye’nin küresel ekonomideki yeri, yalnızca rakamsal büyüklükleriyle değil, taşıdığı stratejik rollerle de anlam kazanıyor.
Türkiye, 2024 yılının ikinci yarısından itibaren para ve maliye politikalarında görece istikrarı önceleyen bir rota çizdi. Bu yaklaşım, enflasyonla mücadelede bir miktar başarı sağlarken, dış yatırımcı nezdinde de güven ortamının yeniden tesis edilmesi açısından önemli bir adım oldu. 2025 yılında bu çabanın devam etmesi, Türkiye’nin küresel finansal sisteme entegrasyonunu derinleştirme potansiyeli taşıyor. Özellikle kredi derecelendirme kuruluşlarının Türkiye’ye yönelik not artışları ve yabancı sermayenin tekrar ilgisini çekmeye başlaması, ülkenin ekonomik görünümünü bölgesel ölçekte pozitif bir konuma taşıdı.
Küresel ekonomiler içinde Türkiye’nin konumunu değerlendirmek için sadece büyüklüğüne bakmak eksik olur. Elbette Türkiye, 2025 itibarıyla 1 trilyon dolar seviyesine yaklaşan GSYH büyüklüğüyle dünyanın en büyük 20 ekonomisi arasında yer almayı sürdürüyor. Ancak onu farklı ve önemli kılan, Doğu ile Batı arasında bir üretim, tedarik ve enerji koridoru olması. Avrupa Birliği’ne yakınlığı, Çin ile Avrupa arasındaki Orta Koridor’un kalbinde yer alması, enerji hatlarının kesişim noktasında bulunması gibi unsurlar Türkiye’nin jeoekonomik önemini artırıyor. Bu durum, Türkiye’yi sadece bir tüketici pazarı değil aynı zamanda kritik bir lojistik ve üretim merkezi haline getiriyor.
2025 yılında küresel ekonomide yeniden şekillenen tedarik zincirleri Türkiye için yeni fırsatlar yaratıyor. Batılı şirketlerin Çin’e olan bağımlılığı azaltma ve üretimi daha yakın coğrafyalara taşıma isteği, Türkiye’nin sanayi altyapısı ve kalifiye iş gücü ile örtüşüyor. Özellikle otomotiv yan sanayi, beyaz eşya, tekstil, kimya ve savunma sanayi gibi alanlarda Türkiye’nin küresel tedarik zincirindeki rolü daha görünür hale geliyor. Avrupa pazarına birkaç günlük mesafede olan Türkiye, bu avantajı üretim kalitesiyle birleştirerek ihracatta derinleşme şansı yakalıyor.
Ayrıca 2025’te enerji politikaları ve yeşil dönüşüm çerçevesinde Türkiye’nin rolü giderek önem kazanıyor. Yenilenebilir enerji yatırımları, enerji depolama teknolojileri ve kritik madenlerin işlenmesi konularında atılan adımlar, Türkiye’yi enerji arz güvenliği açısından sadece tüketici değil aynı zamanda üretici bir aktör konumuna taşıyor. Karadeniz doğal gazının devreye alınması ve Akkuyu Nükleer Santrali’nin ilk ünitelerinin faaliyete geçmesi gibi gelişmeler, enerji dışa bağımlılığının azaltılması açısından stratejik öneme sahip. Bu bağlamda Türkiye, enerji arz güvenliğine katkı sağlayan ve Avrupa’nın enerji geçiş sürecinde rol üstlenen bir ülke olma yolunda ilerliyor.
Finansal teknolojiler, dijitalleşme ve start-up ekosistemi açısından da Türkiye 2025 yılında küresel ilgiyi üzerine çekiyor. İstanbul Finans Merkezi’nin açılması, dijital bankaların artması ve fintech alanındaki büyüme, Türkiye’nin bölgesel bir finansal merkez olma hedefini destekliyor. Özellikle Körfez sermayesi başta olmak üzere doğrudan yatırımların bu alana yönelmesi, Türkiye’nin küresel dijital ekonomi haritasındaki yerini güçlendiriyor. Ayrıca genç nüfusun teknolojiye adaptasyonu ve girişimcilik kültüründeki artış, Türkiye’yi yatırım yapılabilir cazip pazarlardan biri haline getiriyor.
2025 itibarıyla Türkiye’nin küresel ekonomideki önemini artıran bir diğer unsur da krizlere karşı direnç kapasitesidir. Son yıllarda yaşanan jeopolitik gerilimler, pandemi, tedarik zinciri sorunları ve finansal dalgalanmalar, Türkiye ekonomisinin kırılganlıklarını artırsa da esneklik ve uyum kabiliyetini de ön plana çıkardı. KOBİ yapısının dinamikliği, iç talep esnekliği ve üretim çeşitliliği sayesinde Türkiye, bu tür şoklara karşı hızlı tepki verebilen ender ekonomiler arasında yer alıyor.
Elbette Türkiye’nin küresel ekonomideki yerini güçlendirmek için atması gereken adımlar da var. Hukukun üstünlüğü, öngörülebilir ekonomik politikalar, yapısal reformlar ve eğitimde nitelik artışı, uzun vadeli istikrarın temelini oluşturuyor. Siyasi belirsizliklerin azaltılması ve kurumsal yapıların güçlendirilmesi, Türkiye’nin sadece bölgesel değil küresel düzeyde yatırım çekme kapasitesini artıracaktır.
Sonuç olarak 2025 yılı, Türkiye ekonomisinin küresel ekonomideki konumunu pekiştirdiği ve stratejik öneminin daha da arttığı bir dönem olma potansiyeli taşıyor. Üretim gücü, jeopolitik konumu, genç nüfusu ve yatırım potansiyeliyle Türkiye, hem gelişmekte olan ülkeler arasında öne çıkmakta hem de küresel tedarik ve enerji haritalarında vazgeçilmez bir aktör haline gelmektedir. Önümüzdeki süreçte doğru politika tercihleri ve istikrarlı yönetimle bu potansiyelin daha da derinleşmesi ve sürdürülebilir hale gelmesi mümkündür. Türkiye artık sadece kendi ekonomik dengeleriyle değil, küresel oyun planının da önemli bir parçası olarak şekillenmektedir.