Zenginsin Ama İnsanlığını Kaybetmişsin İnsanoğlu

İnsanlık tarihi, bir yanıyla ın ve zenginliğin izini sürerken, diğer yanıyla açgözlülüğün ve yozlaşmanın karanlık gölgesini taşır. Bugün, teknolojinin ve küresel ekonominin sınır tanımaz hızıyla yükselen gökdelenlerin tepesinden baktığımızda, “medeniyet” dediğimiz şeyin temelinde yatan çelişkiyle yüzleşmek zorundayız: Maddi zenginlik uğruna insani değerlerimizi nasıl kaybettik?

Paranın Gölgesinde Yiten İnsanlık

Kapitalizmin zafer çığlıkları arasında, insan olmanın anlamını unuttuk. Bir zamanlar “komşusu açken tok yatan”ın sorgulandığı değerler, yerini “ne kadar çok o kadar iyi” anlayışına bıraktı. Dünyanın en zengin %1’i, küresel servetin üçte ikisini elinde tutarken, her 10 saniyede bir çocuk açlıktan ölüyor. Bu tablo, sadece ekonomik bir adaletsizlik değil; ahlaki bir çöküşün resmidir.

kâr için ormanları yok ediyor, okyanusları plastikle dolduruyor, emeği köleleştiriyor. Ancak bu yıkımı görmezden gelmek, hesaplarımızın şişmesiyle mümkün oluyor. Mark Zuckerberg’in metaverse’ünde “sanal gerçeklik” satın alırken, gerçek dünyada insanların temiz suya erişememesi ironisi, modern çağın trajik bir parodisidir.

Çılgınlığı ve Ruhsal

Lüks arabalar, pırlanta saatler, sosyal medyada sergilenen “mükemmel” hayatlar… Tüketim kültürü, bireyleri “sahip olmak” ile “var olmak” arasındaki dengeyi kaybetmeye zorluyor. Ancak bu koşuşturmada, insan ruhu açlık çekiyor. Depresyon ve anksiyete oranları rekor seviyede. Çünkü insan, maddi doyuma ulaştıkça manevi bir boşluğa düşüyor.

Filozof Erich Fromm’un dediği gibi: “Sahip olmak ya da olmak” ikilemi, çağımızın en büyük çıkmazı. Bir Gucci çantası alarak kendini “değerli” hisseden insan, aslında tüketimin kölesi oluyor. Oysa gerçek zenginlik, paylaşmaktan, merhametten ve adaletten geçer.

Dijital Çağın Yalnız Kralları

, insanları birbirine bağlarken aynı zamanda yalnızlaştırıyor. Milyarderler uzaya turist taşırken, dünyada milyonlar evsiz. Sosyal medyada binlerce “takipçisi” olan insanlar, gerçek hayatta bir dost bulamıyor. Bu , zenginliğin insanı nasıl izole ettiğinin kanıtı.

Üstelik bu yalnızlık, sadece bireysel değil; kolektif bir yabancılaşma. Doğayla bağını koparan insan, kendi türüne de yabancılaşıyor. Amazon ormanlarında yangın çıktığında, “Nasıl söndürürüz?”, yada büyük bir olduğunda “Yardıma nasıl koşarız” diye değil, “Borsaya etkisi ne olur?” diye düşünüyorsak, insanlık adına sorgulanması gereken çok şey var.

İnsanlığı Geri Kazanmak İçin…

Umutsuzluğa ılmak yerine, tarih bize insanın iyiliğe dönüş kapasitesini hatırlatıyor. İşte birkaç adım:

  1. Başarıyı Yeniden Tanımla: Servet biriktirmek değil, dünyaya katkı sunmak başarıdır.
  2. Etik Tüketim: Satın aldığın her ürünün ardındaki emeği ve doğayı düşün.
  3. Paylaşma Kültürü: Zenginlik, ancak paylaşıldığında anlam kazanır. Bill Gates gibi hayırseverlik değil, sistemik talep et.
  4. Doğayla Barış: İnsan, doğanın efendisi değil; bir parçasıdır.

Son Söz: İnsan Olmak Bir Tercihtir

Dünya, birkaçının lüksü uğruna milyarların çilesine dönüşmemeli. Unutma: Gerçek zenginlik, vicdanın rahatlığıdır. Paran varsa ama insanlığın yoksa, aslında hiçbir şeyin yok demektir.

Peki ya sen? Servetinin miktarını mı ölçeceksin, yoksa bıraktığın izi mi?