Gelir Eşitsizliği: Küresel Bir Sorun mu, Kaçınılmaz Bir Gerçek mi?

Gelir eşitsizliği, insanlık tarihi kadar eski bir olgu. Ancak modern dünyada bu eşitsizliğin boyutları, küresel bir krize dönüşmüş durumda. Peki bu durum, kapitalizmin doğal bir sonucu olarak kabullenmemiz gereken “kaçınılmaz bir gerçek” mi, yoksa çözülmesi gereken küresel bir sorun mu?

Bir Ölçü: Gelir Eşitsizliği Ne Kadar Derin?

Dünya Bankası’nın Gini katsayısı verilerine göre, son 30 yılda gelir dağılımındaki adaletsizlik, özellikle gelişmiş ekonomilerde belirgin şekilde arttı. Oxfam’ın 2023 raporu ise çarpıcı bir tablo çiziyor: Dünya nüfusunun en zengin %1’i, son iki yılda elde edilen küresel servetin üçte ikisini ele geçirirken, 1.7 milyar işçi reel ücretlerde düşüş yaşadı. Afrika’da bir çiftçinin yıllık geliri, bir CEO’nun bir saatlik kazancına bile denk değil. Bu rakamlar, eşitsizliğin “ekonomik büyümenin doğal sonucu” argümanını zorluyor.

Tarih Tekerrür mü Ediyor?

Gelir eşitsizliği yeni değil: Feodal toplumlarda toprak sahipleri ile köylüler, devriminde işçiler ile fabrikatörler arasında benzer uçurumlar vardı. Ancak bugünkü fark, eşitsizliğin küresel ölçekte ve sistematik olması. Teknolojik devrim ve küreselleşme, nitelikli-niteliksiz emek arasındaki makası açarken, çok uluslu şirketler cennetleriyle servet birikimini yoğunlaştırıyor. Örneğin, Amazon ve Apple gibi devlerin efektif vergi oranları, bir orta gelirli bireyinkinden daha düşük.

Nedenleri: Sistem mi, İnsan Doğası mı?

Eşitsizliği savunanlar, bunun “rekabetin ve yeniliğin motoru” olduğunu iddia eder. Ancak gerçekte, yapısal faktörler daha belirleyici:

  1. Küreselleşmenin Çift Yüzü: Gelişmekte olan ülkelerde azalsa da, küresel tedarik zincirleri ucuz emeği sömürerek şirket kârlarını maksimize ediyor.
  2. ve Eğitim Uçurumu: Yapay zekâ ve , düşük vasıflı işleri ortadan kaldırırken, yüksek eğitimli kesimlerin gelirlerini katladı.
  3. Vergi Politikaları: Neoliberal politikaların 1980’lerden beri özelleştirme ve regülasyon esnetmesi, servetin üst %1’de toplanmasına yol açtı. ‘de en zengin %1’in vergi oranı, 1950’lerde %70’ken bugün %37’ye düştü.

Sonuçları: Sadece Ekonomik Değil, Toplumsal Bir Kriz

Gelir eşitsizliği, ekonomik dengesizlikten öte demokrasiyi ve sosyal dokuyu tehdit ediyor:

  • Siyasi Kutuplaşma: ABD’de Trumpizm, Brezilya’da Bolsonaro gibi popülist liderler, eşitsizliğin yarattığı öfke dalgasıyla yükseldi.
  • ve Eğitimde Fırsat Eşitsizliği: COVID-19 döneminde yoksul ülkelerde aşıya erişim oranı %10’ken, zengin ülkelerde %75’i aştı.
  • Ekonomik Durgunluk: IMF araştırmaları, gelir dağılımı adaletsizliği arttıkça ülkelerin büyüme hızının düştüğünü gösteriyor.

Çözüm: Kaçınılmazlık Değil, Tercih

Gelir eşitsizliği insanlığın kaderi değil; politika tercihlerinin sonucu. İşte çözüm yolları:

  1. Progresif Vergi ve Küresel İş Birliği: Şirketlerin asgari küresel vergiye (OECD’nin %15’lik taahhüdü) uyması ve servet vergisinin artırılması.
  2. Eğitim ve Sosyal Koruma: Finlandiya modelinde olduğu gibi, erken çocukluk eğitimine ve evrensel sağlık sistemleri.
  3. Güçlü Sendikalar ve : Almanya’da sendikaların yönetim kurullarında temsili, işçi haklarını güvence altına alıyor.

İnsanlık Sınavı

Gelir eşitsizliği, “ekonomik büyümenin kaçınılmaz bedeli” değil; adaletsizliği besleyen politikaların sonucu. İskandinav ülkeleri, yüksek vergi oranlarına rağmen ı ve mutluluk endekslerinde liderliği koruyarak bunun mümkün olduğunu kanıtlıyor. Sorun, bir avuç insanın servet biriktirmesi değil; milyarlarca insanın temel ihtiyaçlardan mahrum kalması. Bu, insanlığın ahlaki bir sınavı. Ve yanıtı, ancak kolektif bir iradeyle verilebilir.

Son Söz:
Uçurumlar doğal değil, insan eliyle yaratıldı. Onları kapatmak da yine insanın elinde.