ABD Merkez Bankası’nın (Fed) temmuz ayına ait toplantı tutanakları, küresel piyasalarda uzun süredir tartışılan bir sorunun altını yeniden çiziyor: Enflasyon, hâlâ en büyük risk. Yetkililerin çoğunluğu, artan tarifeler ve zayıflayan istihdam görünümüne rağmen enflasyondaki yukarı yönlü riskleri birincil tehdit olarak değerlendiriyor. Bu yaklaşım, Fed’in politika adımlarında hâlâ temkinli ve ihtiyatlı bir çizgi izlediğini gösteriyor.
Tutanaklarda öne çıkan bir diğer unsur, üyeler arasında para politikasının “kısıtlayıcılık” derecesi konusunda süren tartışmalar oldu. Bazı üyeler, federal fon oranının nötr seviyenin çok üzerinde olmayabileceğini ifade ederken, bu yorum Fed’in faiz politikasında daha fazla esneklik payı bırakabileceğine işaret ediyor. Özellikle ekonomide yavaşlama sinyalleri ile enflasyondaki dirençli seyrin aynı anda masada olması, para politikasını daha karmaşık hale getiriyor.
Faiz kararlarına bakıldığında, 2 üye hariç tüm üyelerin faizlerin yüzde 4,25–4,5 aralığında sabit bırakılması yönünde oy kullanması dikkat çekici. Bu durum, 1993 yılından bu yana ilk kez iki üyenin karara muhalif kalması açısından da tarihi bir nitelik taşıyor. Fed içinde görüş ayrılıklarının görünür hale gelmesi, politika iletişiminde yeni bir döneme girildiğini düşündürüyor.
Tarifelerin etkisi ise tutanakların en çok üzerinde durduğu başlıklardan biri. Yetkililer, tarifelerin mal fiyatları üzerindeki etkisinin giderek daha belirgin hale geldiğini ancak genel ekonomi ve enflasyon üzerindeki yansımalarının hâlâ netleşmediğini vurguluyor. Bu belirsizlik, Fed’in elini zorlaştırıyor çünkü ticaret politikası kaynaklı maliyet artışlarının geçici mi yoksa kalıcı mı olacağı konusunda kesin bir öngörü henüz mevcut değil.
Tüm bu gelişmeler, Fed’in karşı karşıya olduğu ikilemi daha da keskinleştiriyor. Bir yandan enflasyonu düşürmek için faizleri yüksek tutma gerekliliği, diğer yandan zayıflayan istihdam ve büyüme görünümü para politikasında hassas bir denge arayışını zorunlu kılıyor. Eğer tarife baskıları kalıcı hale gelir ve fiyat artışları üzerinde yukarı yönlü bir ivme yaratırsa, Fed faizleri daha uzun süre yüksek tutmak zorunda kalabilir. Ancak istihdamdaki zayıflama derinleşirse, bu kez büyümeyi destekleyecek daha gevşek bir politika gündeme gelebilir.
Sonuç olarak, temmuz tutanakları Fed’in en büyük önceliğinin hâlâ enflasyonu kontrol altında tutmak olduğunu gösteriyor. Ancak artan iç ve dış belirsizlikler, karar alma süreçlerini daha karmaşık hale getiriyor. Önümüzdeki dönemde enflasyonun seyrini belirleyecek en kritik unsur, tarifelerin yarattığı fiyat baskılarının boyutu ve süresi olacak. Fed için en zorlu sınav, ekonomiyi resesyona sürüklemeden fiyat istikrarını sağlamak olacak. Bu da, piyasaların uzun süre daha belirsizlik ve dalgalanmalara hazırlıklı olması gerektiği anlamına geliyor.









