Enflasyon Günlükleri: Vatandaşlar Olarak Biz Enflasyonu Düşürebilir miyiz?

Enflasyon her yerde ve her zaman yanlış politikaların sonucudur, tamam da vatandaşlar olarak biz enflasyonu düşürebilir miyiz?

Enflasyon, ekonomi literatüründe sıkça tanımlanan, teknik olarak fiyatlar genel düzeyindeki sürekli artış olarak ifade edilen bir olgudur. Ancak sokaktaki insan için enflasyon, markete her gidişte daha az ürünle eve dönmek, kira öderken her ay biraz daha zorlanmak, birikim yapamamak ve geleceğe dair belirsizlikle yaşamak anlamına gelir. “Enflasyon her yerde ve her zaman yanlış politikaların sonucudur” sözü, Mahfi Eğilmez’e aittir. Milton Friedman kendisine Nobel Ekonomi Ödülü verilirken yaptığı konuşmada “enflasyon her zaman ve her yerde parasal bir olgu olmuştur” sözüyle parasal genişleme – enflasyon arasındaki sıkı ilişkiye vurgu yapmıştır ve ekonomi çevrelerinde sıkça referans verilen bir ifadedir.

Gerçekten de enflasyonun temel nedenleri arasında yanlış para politikaları, bütçe disiplininin bozulması, kurumsal zafiyetler ve popülist ekonomik kararlar başta gelir. Ancak bu durum bizi şu temel soruya götürür: Tüm bu karmaşık sebeplerin ötesinde, vatandaşlar olarak bizler enflasyonu düşürmede herhangi bir rol oynayabilir miyiz?

İlk bakışta bu sorunun yanıtı olumsuz gibi görünür. Para basma yetkisi bizde değildir, faiz oranlarını biz belirlemeyiz, devletin bütçesi ya da dış politikaları bizim elimizde değildir. Ancak vatandaşlar olarak ekonomik döngülerin bir parçasıyız ve her bir birey, sistemin küçük ama etkili bir unsurunu oluşturur. Bu bağlamda, toplumun kolektif davranışları enflasyonun yükselişine ya da dizginlenmesine dolaylı da olsa etki edebilir.

Tüketici davranışları, enflasyonun seyrini etkileyen temel faktörlerden biridir. Talep enflasyonu dediğimiz durumda, toplumun genel olarak fazla tüketmeye yönelmesi, üretim kapasitesini aşan bir harcama eğilimi göstermesi, fiyatların artmasına neden olur. Örneğin, bir ürünü fiyatı daha da artacak korkusuyla stoklamak, o ürünün piyasa değerini yapay olarak yükseltir. Bu tür davranışlar zincirleme şekilde yayılır ve sonuçta enflasyonu besleyen bir sarmala dönüşür. Eğer toplum, tüketim davranışlarını daha bilinçli bir şekilde yönetirse, özellikle gereksiz harcamalardan kaçınır ve tasarruf eğilimini artırırsa, talep baskısı azalır ve fiyatlar üzerindeki yukarı yönlü baskı hafifleyebilir.

Ayrıca kayıt dışı ekonomi ile mücadele de enflasyonla doğrudan bağlantılıdır. Kayıt dışı çalışan işletmeler, vergi sistemini zayıflatır, devletin gelirlerini düşürür ve kamusal hizmetlerde kalite kaybına neden olur. Bu da dolaylı olarak bütçe açıklarının artmasına ve enflasyonu körükleyen yeni para basımı ya da borçlanma gibi sonuçlara yol açabilir. Vatandaşlar, alışverişlerinde fiş istemeyi bir alışkanlık haline getirerek, küçük gibi görünen ama toplamda büyük bir ekonomik fark yaratacak bir adım atabilirler.

Vatandaşların tasarruf bilinci ve finansal okuryazarlık seviyesi de enflasyonla mücadelede önemlidir. İnsanlar yatırım kararlarını sadece söylentilere veya kısa vadeli getirilere göre değil, uzun vadeli ekonomik gerçekliklere göre şekillendirdiğinde; piyasada oluşan spekülatif köpüklerin önüne geçmek mümkün olur. Örneğin, konut fiyatlarının artacağı beklentisiyle herkesin birden konut alımına yönelmesi, gerçek ihtiyacın çok ötesinde bir talep yaratır ve fiyatları artırır. Aynı şey döviz ve altın gibi yatırım araçları için de geçerlidir. Eğer herkes aynı anda dövize yönelirse, bu dövizin değerini artırmakla kalmaz, enflasyon üzerinde kur kaynaklı bir baskı da oluşturur.

Bununla birlikte vatandaşlar, demokratik sistemlerde oy tercihleriyle de dolaylı olarak enflasyon üzerinde etki sahibidir. Uzun vadeli ve sürdürülebilir ekonomik politikaları önceleyen, şeffaflık ve hesap verebilirliği benimseyen yönetimleri desteklemek, enflasyonun yapısal nedenleriyle mücadele edebilecek politik atmosferi yaratır. Toplumun ekonomi politikalarına olan ilgisi ve eleştirel duruşu arttıkça, yöneticiler de adımlarını daha dikkatli atmak zorunda kalır.

Elbette tüm bu bireysel etkiler sınırlıdır ve enflasyonun kalıcı biçimde düşmesi için mali disiplin, sağlam para politikası, üretimi destekleyen yapısal reformlar ve hukukun üstünlüğü gibi unsurların bir arada bulunması gerekir. Ancak bu, vatandaşın hiçbir şey yapamayacağı anlamına gelmez. Toplumsal farkındalık, bilinçli tüketim, şeffaflık talebi ve eğitimli bir kamuoyu, enflasyonu doğuran ortamı dönüştürecek zeminleri yaratır.

Sonuç olarak, enflasyon çoğu zaman ekonomik hataların ve politik tercihlerin bir sonucudur. Ama o sonuçla baş başa kalan da, mağdur olan da yine halktır. Bu nedenle vatandaşın kendi sorumluluk alanında atacağı her adım, küçük olsa bile anlamlıdır. Enflasyonu düşürmek sadece merkez bankalarının ya da maliye bakanlarının görevi değildir; bu aynı zamanda toplumun bütünüyle verdiği bir sınavdır.