Günümüzde küresel sistem, tarihin kritik bir dönüm noktasında duruyor. Soğuk Savaş sonrası tek kutupluluğun yerini alan çok kutuplu bir düzen, teknolojik devrimler, iklim krizi ve artan eşitsizliklerle şekilleniyor. Bu yeni düzende iki temel paradigma öne çıkıyor: “sıfır toplamlı oyun” anlayışı ve “paylaşılan refah” vizyonu. İnsanlığın geleceği, bu iki yaklaşım arasındaki gerilimde belirlenecek.
Sıfır Toplamlı Oyun: Kazananlar ve Kaybedenler Çağı
Sıfır toplamlı oyun teorisi, bir tarafın kazancının diğerinin kaybıyla eşdeğer olduğu rekabeti tanımlar. Tarihte bu yaklaşım, sömürgecilik, emperyal mücadeleler ve soğuk savaş bloklaşmalarında kendini gösterdi. Günümüzde ise ABD-Çin ticaret savaşları, enerji kaynakları üzerindeki jeopolitik gerilimler (Ukrayna savaşının küresel gıda ve enerji piyasalarına etkisi) ve teknoloji hâkimiyeti yarışı (yapay zekâ ve yarı iletkenler) bu mantığı yansıtıyor.
Özellikle milliyetçi-popülist dalga, ülkeleri “önce biz” anlayışına iterek korumacı politikaları besliyor. Örneğin, COVID-19 pandemisinde aşı milliyetçiliği, bazı ülkelerin stok yaparken diğerlerinin kaynak yoksunluğu çekmesine neden oldu. Benzer şekilde, gelişmiş ülkelerin karbon emisyonlarını azaltmadan önce fosil yakıtlarla sanayileşmesi, ancak gelişmekte olan ülkelerin bu lüksü olmaması, adaletsiz bir sıfır toplamlı dinamik yaratıyor.
Ancak bu yaklaşım, kısa vadeli kazançların uzun vadeli bedellerini göz ardı ediyor. Ticaret savaşları küresel enflasyonu tetikliyor; teknoloji ambargoları inovasyonu yavaşlatıyor. Dünya Bankası‘na göre, eşitsizliklerin derinleşmesi 2030’a kadar 1 milyar insanı aşırı yoksulluk riskiyle karşı karşıya bırakabilir.
Paylaşılan Refah: İş Birliğinin Ekonomi-Politiği
Paylaşılan refah, kaynakların adil dağılımını, küresel kurumların güçlendirilmesini ve kolektif eylemi savunur. Örneğin, Paris İklim Anlaşması, 196 ülkenin emisyon azaltım taahhütlerini koordine ederek “kazan-kazan” mantığına dayanıyor. Benzer şekilde, COVAX inisiyatifi, aşıların düşük gelirli ülkelere ulaşmasını sağlamayı hedefledi (pratikteki aksaklıklara rağmen).
Bu vizyon, ekonomik karşılıklı bağımlılıkla da destekleniyor. Çin’in Kuşak ve Yol Projesi, altyapı yatırımlarıyla Asya, Afrika ve Avrupa’yı birbirine bağlarken, Avrupa Birliği’nin Yeşil Mutabakat’ı, sürdürülebilir kalkınmayı küresel tedarik zincirlerine entegre ediyor. IMF verileri, açık ticaretin 2030’a kadar küresel GSYİH’yı %1,5 artırabileceğini gösteriyor.
Ancak iş birliği, güven ve eşitlik gerektirir. G20‘nin borç erteleme planları, Afrika ülkelerinin borç yükünü hafifletmede yetersiz kaldı. Benzer şekilde, Dünya Ticaret Örgütü’nün reform ihtiyacı, çok taraflılığın kırılganlığını ortaya koyuyor.
Zorluklar ve Fırsatlar Arasında Denge
Paylaşılan refahın önündeki en büyük engel, güç asimetrisi ve kurumsal zayıflık. BM Güvenlik Konseyi’nin veto yetkisi, küresel krizlere müdahalede tıkanıklıklara yol açıyor. Buna karşılık, BRICS+ gibi yeni oluşumlar, alternatif finansal sistemler (örneğin Yeni Kalkınma Bankası) ve dijital para birimleriyle mevcut düzene meydan okuyor.
Teknoloji, her iki senaryo için de kilit rol oynuyor. Yapay zekâ ve otomasyon, istihdamı tehdit ederken aynı zamanda verimlilik artışı sağlayabilir. Dijital uçurumun kapatılması (örneğin Afrika’da internet erişiminin %40’ın altında olması), kapsayıcılık için şart.
Sonuç: Hangi Dünya?
İnsanlık, ortak sorunlara karşı ya iş birliğini derinleştirecek ya da sıfır toplamlı çatışmalarla kaynaklarını tüketecek. COVID-19 ve iklim krizi, kolektif eylemin aciliyetini kanıtlıyor. Ancak Ukrayna savaşı ve Tayvan gerilimi, rekabetin risklerini hatırlatıyor.
Çözüm, “stratejik dayanışma” kavramında yatıyor: Ulusal çıkarlar, küresel istikrarla dengelenmeli. Gelişmiş ülkeler, iklim finansmanı ve teknoloji transferinde sorumluluk almalı; Çin ve ABD, “yeni soğuk savaş” yerine kurallı rekabeti benimsemeli. Dijital ve yeşil dönüşüm, BM Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri ile uyumlu şekilde yönetilmeli.
Yeni Dünya Düzeni, ne kaçınılmaz ne de tek yönlü. Tercihlerimiz, yaşanabilir bir geleceği inşa edebilir veya geri dönülemez çatışmaları körükleyebilir. Seçim, bugünün liderlerinin vizyonuna bağlı.