Servet sahiplerinin varlıklarının değerindeki artış ya da azalış, ekonomik dengeler ve finansal piyasalar üzerinde doğrudan etkiler yaratıyor. Bu etki, özellikle yüksek enflasyon ve varlık getirilerinin sert dalgalandığı Türkiye gibi ülkelerde daha belirgin hale geliyor.
Altın Kazancı Konut Talebine Dönüşüyor mu?
Yüksek faiz oranları ve altın fiyatlarındaki hızlı artış, enflasyon üzerindeki etkisi bakımından tartışmalı bir alan. Tüketim talebinin kolay kolay dizginlenememesi ve enflasyonun kontrol altına alınamaması, bir yandan da varlık değerlerindeki yükselişten besleniyor olabilir.
Merkez Bankası, 14 Mayıs tarihli blog yazısında altın fiyatlarındaki artışın konut ve otomobil fiyatları üzerindeki etkisini inceledi. Bu tür analizler, enflasyon sepetindeki diğer kalemlere de yayılabilse oldukça kıymetli olurdu. Ancak faizlerin yükselmesinin enflasyon yaratıcı bir unsur haline geldiğini göstermek istenmeyeceği için bu tarz çalışmaların kapsamı sınırlı kalabiliyor.
Yılbaşından Bu Yana 400 Milyar TL’lik Servet Artışı
Konut satışlarına bakıldığında, 2025’in ilk 4 ayında satışların sadece %15’i ipotekli, yani kredili gerçekleşti. Geri kalan %85’i kredisiz satışlardan oluştu. Bu durum, doğrudan faiz ve altın kaynaklı nakit akışının konuta yöneldiğini düşündürüyor.
Peki bu kadar altın gerçekten var mıydı? Merkez Bankası’nın 2025 yılı birinci enflasyon raporuna göre, Türkiye’de hanehalkının toplam varlıkları şu şekilde:
- Finansal varlıklar: 505 milyar dolar
- Kiradaki konutlar: 701 milyar dolar
- Yastık altı altın: 311 milyar dolar
Yıl başında gram altın 2.980 TL seviyesindeydi; bugün ise 4.086 TL. Bu da %37’lik bir artış demek. Kurun 35.27 TL olduğu varsayımıyla, yastık altındaki altının TL cinsinden değeri 1.1 trilyon TL’den 1.5 trilyon TL’ye çıktı. Aradaki yaklaşık 400 milyar TL’lik fark, ortalama 5 milyon TL’den 80 bin konut alımına eşdeğer. Bu, aylık konut satışlarına yakın bir büyüklük.
Yastık Altı Altının Reel Gücü
Merkez Bankası’nın çalışması, altın mevduatının yoğun olduğu illerde konut ve otomobil fiyatlarının daha hızlı arttığını ortaya koyuyor. Ancak aynı oranda konut satış artışı görülmemiş. Bunun nedeni olarak konut arzının kısıtlı olması ve artan talebin satışa değil, fiyatlara yansıması gösteriliyor.
Fakat bir sorun var: Yastık altındaki altının iller bazında dağılımı bilinmediğinden, analizler genellikle bankalarda kayıtlı altın üzerinden yapılıyor. Bu da verinin güvenilirliğini sınırlıyor. Yine de sezgisel olarak, altın fiyatlarındaki artışın ekonomik davranışlara etkisi çok daha güçlü olabilir.
Konutta Reel Düşüş Devam Ediyor
Konut Fiyat Endeksi’ne göre, Nisan ayında konut fiyatları aylık %1.5 arttı. Aynı dönemde enflasyon %3 olarak gerçekleşti. Yıllık bazda fiyat artışı %32.9, fakat reel olarak (enflasyondan arındırılmış) %3.6 düşüş yaşandı.
Altın fiyatlarındaki yükseliş olmasaydı bu reel kayıp daha derin olabilirdi. Ancak yüksek faiz oranları ve kredili satışların düşük payı, konut yatırımcılarının önümüzdeki dönemde daha temkinli davranmasına yol açabilir.
Enflasyonla Mücadelede Servet Etkisi Göz Ardı Edilmemeli
Türkiye gibi kayıt dışılığın yaygın, enflasyonla mücadelenin karmaşık olduğu ülkelerde, sadece faiz artırmak yeterli olmayabilir. Varlık fiyatlarındaki artış – özellikle altın gibi toplumda güçlü psikolojik ve kültürel karşılığı olan yatırım araçlarında – harcanabilir serveti artırarak tüketim talebini diri tutuyor.
Bu nedenle enflasyon politikalarında sadece faiz–talep ilişkisi değil, aynı zamanda servet etkisi ve varlık dağılımı da dikkate alınmalı.