Sanayi Politikalarında Yeni Dalga: Stratejik Sektörlere Odaklanmak

Yapay Zeka, Savunma Sanayisi, Çip, Nadir Elementler ve Küresel Rekabetin Yeni Sınırları

Küresel ekonomi, son on yılda derin bir dönüşüm sürecine girdi. Pandemi, tedarik zinciri krizleri, teknolojik hegemonya mücadelesi ve jeopolitik gerilimler, devletleri sanayi politikalarını yeniden düşünmeye zorladı. Artık ülkeler, “stratejik sektörler” olarak tanımlanan alanlara odaklanarak hem ekonomik güvenliklerini sağlamayı hem de küresel rekabette avantaj elde etmeyi hedefliyor. Yapay zeka, savunma sanayii, yarı iletken çipler ve nadir toprak elementleri gibi alanlar, bu yeni dalganın merkezinde yer alıyor.

Stratejik Sektörler Neden Önem Kazandı?

Geleneksel sanayi politikaları, geniş ekonomik kalkınma hedeflerine odaklanırken, bugünün stratejik sektörleri milli güvenlik, teknolojik bağımsızlık ve küresel tedarik zincirlerinde söz sahibi olma ihtiyacıyla şekilleniyor. Örneğin, ABD ile Çin arasındaki ticaret savaşları, yarı iletken çip kıtlığı ve Rusya-Ukrayna savaşının enerji ve savunma harcamalarına etkisi, devletleri “kritik teknolojilerde” kendi kendine yeterliliğe zorladı.

Bu bağlamda, stratejik sektörler şu üç temel motivasyonla öne çıkıyor:

  1. Teknolojik Üstünlük: Yapay zeka ve kuantum bilişim gibi alanlar, geleceğin askeri ve sivil teknolojilerini belirleyecek.
  2. Tedarik Zinciri Güvenliği: COVID-19 sonrası yaşanan çip krizi, nadir elementlere erişimin önemini gösterdi.
  3. Jeopolitik Nüfuz: Savunma sanayii ve uzay teknolojileri, devletlerin uluslararası arenadaki gücünü doğrudan etkiliyor.

Yeni Sanayi Politikalarının Omurgası: Hangi Sektörler Öne Çıkıyor?

1. Yapay Zeka (YZ) ve Dijital Dönüşüm

Yapay zeka, artık sadece bir teknoloji değil, ulusal güvenlik stratejisi. Çin’in 2030’a kadar YZ’de küresel lider olma hedefi, ABD’nin OpenAI ve NVIDIA gibi şirketlere verdiği destek, Avrupa’nın GDPR ile veri egemenliği vurgusu, bu alandaki rekabetin boyutunu gösteriyor. Ülkeler, YZ altyapısına yatırım yaparken, etik standartları da şekillendirmeye çalışıyor. Örneğin, Fransa’nın Mistral AI gibi yerel şirketleri desteklemesi, ABD-Çin rekabetine karşı “üçüncü kutup” oluşturma çabasının bir yansıması.

2. Yarı İletken Çipler: “Yeni Petrol”

Akıllı telefonlardan savaş uçaklarına kadar her şeyin beyni olan çipler, küresel ekonominin can damarı. Tayvan’ın TSMC’si ve Güney Kore’nin Samsung’u bu alanda hakimiyet kurarken, ABD CHIPS ve Bilim Yasası ile 52 milyar doları sektöre aktardı. Avrupa ise 2030’a kadar küresel çip üretiminin %20’sini hedefliyor. Ancak, çip üretiminin karmaşık tedarik zinciri (lityum, neon gazı, nadir metaller) ve yüksek maliyetleri, ülkeleri ittifaklar kurmaya zorluyor.

3. Savunma Sanayii: Yerelleşme ve İhracat Dengesi

Savunma, klasik anlamda stratejik bir sektör olsa da drone teknolojileri, siber savaş ve hipersonik füzelerle yeni bir boyut kazandı. Türkiye’nin Bayraktar TB2’leri veya İsrail’in Iron Dome’u gibi örnekler, savunma sanayiinin ihracat ve diplomatik araç olarak kullanımını gösteriyor. ABD’nin Ukrayna’ya askeri yardımı, aynı zamanda kendi silah endüstrisi için bir pazar genişletme stratejisi.

4. Nadir Toprak Elementleri ve Kritik Hammaddeler

Lityum, kobalt, neodimyum… Bu elementler olmadan ne elektrikli araçlar ne de rüzgar türbinleri üretilebilir. Çin, nadir toprak elementlerinin %60’ını kontrol ediyor ve bu avantajını siyasi pazarlık aracı olarak kullanıyor. AB, Critical Raw Materials Act ile 2030’a kadar hammaddelerin %10’unu yerel kaynaklardan, %40’ını geri dönüşümle sağlamayı hedefliyor. Avustralya ve Kanada ise maden çıkarma projelerine hız verdi.

5. Temiz Enerji ve Yeşil Teknolojiler

İklim krizi, güneş panelleri, batarya depolama ve hidrojen teknolojilerini de stratejik sektörler listesine soktu. Çin’in güneş paneli üretiminde %80’lik küresel payı, AB’yi panikletirken, ABD Enflasyon Azaltma Yasası ile yeşil teknoloji sübvansiyonlarını artırdı.

Stratejik Sektörlerde Devlet ve Özel Sektör İş Birliği

Bu yeni dalgada, devletler “planlı ekonomi”ye geri dönmüyor ancak özel sektörü yönlendirici roller üstleniyor. ABD’de Pentagon’un Silikon Vadisi şirketleriyle ortak projeleri, Çin’in “Ulusal Champions” modeli (Huawei, BYD) veya Hindistan’ın yarı iletken teşvikleri, bu iş birliğinin örnekleri. Ancak, devlet desteklerinin WTO kurallarıyla çelişmesi ve “ticaret savaşları” riski de göz ardı edilmiyor.

Zorluklar ve Eleştiriler

  • Korumacılık Tuzağı: Stratejik sektörlere aşırı odaklanma, küresel ticareti yavaşlatabilir.
  • Maliyet: Yarı iletken fabrikası kurmanın maliyeti 10 milyar doları aşıyor; bu, gelişmekte olan ülkeler için dezavantaj.
  • Teknoloji Transferi ve İnsan Kaynağı: Nitelikli mühendis eksikliği, Hindistan gibi ülkelerde bile hissediliyor.

Türkiye İçin Ne Anlama Geliyor?

Türkiye, savunma sanayiinde (Baykar, ASELSAN) önemli adımlar atsa da yapay zeka ve çip üretiminde henüz yolun başında. Nadir elementlerde ise Sivas’taki nadir toprak elementi rezervleri umut vaat ediyor. Ancak, bu alanlarda Ar-Ge’ye ayrılan kaynakların artırılması, üniversite-sanayi iş birliği ve uluslararası ortaklıklar (örneğin, Avrupa Çip İttifakı) kritik önem taşıyor.

Sonuç: Yeni Bir Ekonomik Düzenin Eşiğinde

Stratejik sektörlere odaklanma, 21. yüzyılın sanayi devrimini şekillendiriyor. Ancak bu yarış, sadece teknolojiyle değil; etik standartlar, çevresel sürdürülebilirlik ve kapsayıcı iş birliği modelleri ile dengelenmezse, küresel eşitsizlikleri derinleştirebilir. Ülkeler, kısa vadeli rekabet yerine, uzun vadeli “dayanıklılık” hedeflemeli. Çünkü geleceğin ekonomisini, sadece çipler veya yapay zeka değil, bu teknolojileri insanlığın yararına kullanma becerisi belirleyecek.


Köşe yazısını bitirirken, okuyucuya şu soruyu yöneltmekte fayda var: Stratejik sektörlerdeki yatırımlar, “milli güvenlik” ile “küresel iş birliği” arasında nasıl bir denge kurmalı?