Günümüzde küresel sermaye, sınır tanımayan bir dansçı gibi dünya ekonomisinin sahnesinde hareket ediyor. Bu dans, yüksek getirilerin cazibesiyle hızlanıyor, risklerin gölgesinde şekilleniyor ve fırsatların ışığında yeni ritimler yakalıyor. Peki bu dinamik dengede Türkiye’nin ve dünyanın rolü ne?
Risk: Dansın Karanlık Adımları
Küresel sermaye, öngörülemezlikle dolu bir zeminde hareket ediyor. ABD-Çin ticaret savaşları, Rusya-Ukrayna savaşının enerji piyasalarında yarattığı şoklar ve Orta Doğu’daki gerilimler, yatırımcıların risk iştahını sık sık düşürüyor. Öte yandan merkez bankalarının faiz politikaları, sermayenin yönünü ani dalgalanmalarla değiştirebiliyor. Örneğin, Fed’in faiz artışları gelişmekte olan ülkelere akan sermayeyi tersine çevirirken, Türkiye gibi yüksek enflasyonla mücadele eden ekonomilerde kur oynaklığını tetikliyor. 2018’deki TL krizi ve 2023 seçimleri sonrası yaşanan dalgalanmalar, bu risklerin yerel yansımalarını gösteriyor.
Getiri: Dansın Cazibesi
Risk ne kadar yüksekse, getiri beklentisi de o kadar artıyor. Gelişmiş ülkelerde düşük faizler, yatırımcıları Asya’nın yükselen teknoloji devlerine, Afrika’nın dijitalleşen pazarlarına veya Latin Amerika’nın yeşil enerji projelerine yönlendiriyor. Türkiye’de ise genç nüfus, coğrafi konum ve son dönemdeki rüzgâr ve güneş enerjisi yatırımları, yabancı sermaye için çekim merkezi olma potansiyeli taşıyor. İstanbul Finans Merkezi projesi de bu hedefin bir parçası. Ancak yüksek getiri vaat eden bu piyasalarda “due diligence” (gerekli araştırma) yapmadan adım atmak, dansı bir çıkmaza sürükleyebilir.
Fırsatlar: Yeni Ritimler
Küresel sermayenin dönüştürücü gücü, inovasyon ve sürdürülebilirlik alanlarında kendini gösteriyor. Yapay zekâ, blokzincir ve metaverse gibi teknolojiler, yatırımcıların portföylerine yeni varlıklar ekliyor. ESG (Çevresel, Sosyal, Yönetişim) kriterleri ise artık sadece bir etik tercih değil, zorunluluk haline geldi. Türkiye’de de jeotermal ve hidroelektrik projelerine ilgi artarken, Avrupa’nın yeşil dönüşüm fonlarından pay almak için rekabet ediliyor. Öte yandan, dijital ekonominin büyümesi (e-ticaret, fintech), özellikle genç girişimciler için küresel sermayeye erişim kapılarını aralıyor.
Denge Nasıl Sağlanır?
Bu dansı sürdürülebilir kılmak, riskleri minimize ederken fırsatları maksimize etmekten geçiyor. Politikacılar, regülasyonlarla spekülatif hareketleri frenlemeli ancak inovasyonu değil. Yatırımcılar, kısa vadeli kâr yerine uzun vadeli değer odaklı stratejiler benimsemeli. Türkiye özelinde ise kur istikrarı, şeffaf yönetişim ve teknolojiye yatırım, küresel sermayenin güvenini tazeleyecek adımlar olabilir.
Son Söz: Dansın Geleceği
Küresel sermaye, kaotik ama bir o kadar da yaratıcı bir dansla ekonomileri şekillendiriyor. Türkiye, bu dansa coğrafi ve demografik avantajlarıyla katılabilir, ancak kronik sorunları çözmeden “yükselen piyasa” etiketinden sıyrılamaz. Riskler ne kadar büyük olursa olsun, doğru adımlar atıldığında bu dans, sadece finansal getiri değil, toplumsal refah da yaratabilir. Unutulmamalı: Dansın kurallarını anlayanlar, sahnenin yıldızı olur.