Ekonomik Büyüme ve Toplumsal Refah: Birlikte Mümkün mü?

ve toplumsal arasındaki ilişki, uzun yıllardır akademik çevrelerden siyasi tartışmalara kadar geniş bir alanda sorgulanıyor. Bir yanda ekonomik büyümenin istihdam, teknolojik ilerleme ve altyapı yatırımları gibi somut faydaları, diğer yanda gelir eşitsizliği, çevresel tahribat ve sosyal adaletsizlik gibi sorunlar… Peki bu iki kavram gerçekten bir arada var olabilir mi? Yoksa biri diğerinin “bedeli” mi?

Tarihsel Perspektif: Büyüme Her Zaman Refah Getirmedi

20’ci yüzyılın ikinci yarısında ekonomik büyüme, neredeyse tüm ülkelerin stratejisinin merkezine oturdu. Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (GSYİH) artışı, bir ülkenin başarısının en önemli göstergesi haline geldi. Ancak zamanla, bu yaklaşımın sınırları ortaya çıktı:

  • Gelir Uçurumları: Özellikle 1980’lerden itibaren neoliberal politikalar, küresel ölçekte zengin ile yoksul arasındaki makası açtı. Örneğin, Oxfam’ın 2023 raporuna göre, dünya nüfusunun en zengin %1’i, son iki yılda küresel servetin üçte ikisini ele geçirdi.
  • Çevresel Maliyet: Endüstriyel büyüme, iklim krizini tetikledi. verileri, 2050’ye kadar iklim değişikliğinin 216 milyon insanı göçe zorlayabileceğini öngörüyor.

Bu tablo, “büyüme odaklı” yaklaşımın toplumsal refahı tek başına garanti edemeyeceğini gösterdi.

Yeni Bir Paradigma: Sürdürülebilir ve Kapsayıcı Büyüme

21’nci yüzyılda, ekonomik büyüme ile refahı birleştiren modeller öne çıkıyor. Burada kilit kavramlar “sürdürülebilirlik” ve “kapsayıcılık”.

  • : yatırımları, hem istihdam yaratıyor hem de karbon ayak izini azaltıyor. Örneğin, Danimarka’nın rüzgar enerjisi sektörü, ülke istihdamının %3’ünü sağlıyor ve elektriğinin %50’sini karşılıyor.
  • Sosyal Koruma Ağları: İskandinav ülkeleri, yüksek vergilendirme ile finanse edilen evrensel sağlık ve sistemleri sayesinde, hem büyüme hem de refahı dengeliyor. Norveç, kişi başı GSYİH’da dünya sıralamasında üst sıralardayken, aynı zamanda Dünya Mutluluk Raporu’nda da ilk 10’da.
  • Teknolojinin Demokratikleşmesi: Dijitalleşme ve yapay zeka, eğitim ve sağlık hizmetlerine erişimi artırıyor. Hindistan’daki “Aadhaar” sistemi, 1,3 milyar insanın kimlik ve sosyal hizmetlere erişimini kolaylaştırdı.

Zorluklar: Büyümenin Gölgesinde Kalanlar

Ancak bu modelin önünde ciddi engeller var:

  1. Kısa Vadeli Siyasi Mantık: Politikacılar, seçim döngüleri nedeniyle uzun vadeli refah projelerini erteleyebiliyor. Örneğin, fosil yakıt sübvansiyonlarının kaldırılması, sosyal tepki riski taşıdığı için çoğu ülkede uygulanamıyor.
  2. Küresel Eşitsizlik: Zengin ülkelerin ve kontrolü, az gelişmiş ülkelerin “yeşil dönüşüm”e ayak uydurmasını zorlaştırıyor.
  3. Ölçüm Sorunu: GSYİH, çevresel kayıpları veya ev içi emek gibi değerleri hesaba katmıyor. Bhutan’ın “Gayri Safi Milli Mutluluk” endeksi gibi alternatif ölçütler henüz yaygınlaşmadı.

Çözüm Yolu: Refahı Yeniden Tanımlamak

Ekonomik büyüme ve toplumsal refahın birlikteliği için şunlar şart:

  • Politika Uyumu: reformları, yeşil yatırımların teşviki ve gelir dağılımını düzelten sosyal programlar eş zamanlı yürütülmeli.
  • Eğitim ve Katılım: Nitelikli işgücü ve toplumsal cinsiyet eşitliği, sürdürülebilir büyümenin temeli. Rwanda’da parlamentodaki kadın oranının %61 olması, bu alanda önemli bir örnek.
  • Küresel İş Birliği: İklim krizi ve dijital uçurum gibi sorunlar, ancak uluslararası dayanışmayla çözülebilir.

Sonuç: İnsanı Merkeze Alan Bir Kalkınma

Ekonomik büyüme ve toplumsal refah, ancak insan ve gezegen odaklı bir yaklaşımla bir araya gelebilir. Büyüme, amaç değil, refahı sağlamak için bir araç olarak görülmeli. İtalyan ekonomist Vilfredo Pareto’nun dediği gibi: “Gerçek ilerleme, kimseyi geride bırakmadan herkes için fırsat yaratmaktır.” Bu hedefe ulaşmak, ancak cesur politikalar ve kolektif bir vizyonla mümkün.