Ekonomik büyüme, modern dünyanın en çok övülen başarı ölçütlerinden biri. Gayri safi yurtiçi hasıla (GSYİH) rakamları yükseldiğinde, hükümetler bunu bir zafer olarak sunar. Ancak bu büyümenin gölgesinde, daha az konuşulan bir gerçek yatar: Büyümenin meyveleri herkese eşit dağılmıyor. Peki bu süreçte kimler kazanıyor, kimler geride kalıyor?
Ekonomik Büyümenin İki Yüzü
Ekonomik büyüme, bir ülkenin üretim kapasitesinin artması anlamına gelir. Ancak bu artış, gelir dağılımı eşitsizliğiyle birleştiğinde, toplumda derin çatlaklar yaratabilir. Dünya Bankası verilerine göre, 1990’dan bu yana küresel yoksulluk oranı %36’dan %10’a düştü, ancak aynı dönemde en zengin %1’lik kesim, küresel servetin üçte ikisini kontrol eder hale geldi. Bu çelişki, büyümenin nasıl yapılandırıldığına dair kritik soruları gündeme getiriyor.
Kazananlar: Sermaye Sahipleri ve Teknoloji Elitleri
- Sermaye Sahipleri: Faiz, kâr ve rant gelirleri, ekonomik büyümenin hızlandığı dönemlerde katlanarak artar. Örneğin, ABD’de 1980’lerden bu yana en zengin %1’lik kesimin geliri %275 artarken, orta sınıfın geliri yalnızca %40-60 arttı.
- Yüksek Becerili Çalışanlar: Teknoloji ve finans sektörlerindeki uzmanlar, küresel rekabette öne çıkarak yüksek ücretler elde ediyor. Silikon Vadisi’ndeki bir yazılımcı ile bir imalat işçisinin gelir farkı, 10 kata ulaşabiliyor.
- Küresel Şehirler: New York, Londra veya Şangay gibi metropoller, büyümenin odak noktası olurken, kırsal bölgeler ve sanayi kentleri geride kalıyor.
Neden?
- Teknolojik Devrim: Otomasyon ve yapay zekâ, düşük vasıflı işleri ortadan kaldırıyor.
- Küreselleşme: Çok uluslu şirketler, ucuz işgücü için sınır ötesine taşınıyor.
- Politik Tercihler: Vergi indirimleri ve sermaye dostu düzenlemeler, zenginlerin servet biriktirmesini kolaylaştırıyor.
Kaybedenler: Emekçiler ve Marjinal Gruplar
- Vasıfsız İşçiler: Otomasyon ve offshoring (iş kaydırma), imalat sektöründeki milyonlarca kişiyi işsiz bıraktı. ABD’de 2000-2020 arasında 5 milyon fabrika işi yok oldu.
- Kadınlar ve Gençler: Kayıt dışı ekonomi ve sosyal koruma eksikliği, bu grupları kırılganlaştırıyor. Dünya çapında kadınlar, erkeklerin kazandığının ortalama %77’sini kazanıyor.
- Kırsal Nüfus: Hindistan’da tarım sektörü GSYİH’nın %15’ini oluştururken, nüfusun %45’i bu sektörde çalışıyor. Büyüme, kent merkezlerine odaklandıkça, kırsal yoksulluk derinleşiyor.
Çarpıcı Örnek:
- Latin Amerika: 2000’lerdeki büyüme patlamasına rağmen, bölge hâlâ dünyanın en eşitsiz coğrafyalarından biri. Brezilya’da en zengin %10, gelirin %55’ini alıyor.
- Türkiye: TÜİK verilerine göre, 2023’te en yüksek gelir grubu, en düşük grubun 15 katı kadar kazanıyor.
Çözüm: Kapsayıcı Büyüme Mümkün mü?
- Vergi Adaleti: Servet ve miras vergilerinin artırılması, kaynakların yeniden dağıtımını sağlayabilir. Örneğin, Norveç’te en yüksek gelir vergisi oranı %39, sosyal harcamalar ise GSYİH’nın %25’ini oluşturuyor.
- Eğitim ve Beceri Politikaları: Güney Kore, 1970’lerde teknik eğitime yaptığı yatırımla bugünün dijital devlerini yarattı.
- Sosyal Koruma Ağları: Evrensel temel gelir (UBI) denemeleri, Kenya’da yoksulluğu %14 azalttı.
- Sendikalaşma ve Asgari Ücret: Almanya’da asgari ücretin 2015’te yürürlüğe girmesi, düşük gelirlilerin reel kazancını artırdı.
Sonuç: Büyüme Yetmez, Adalet Şart
Ekonomik büyüme, bir toplumun refahı için gereklidir ancak yeterli değildir. Tarih, piyasa güçlerine terk edilen büyümenin, gelir uçurumlarını beslediğini gösteriyor. Kapsayıcı büyüme, ancak eğitim, vergi reformu ve sosyal politikaların eşlik ettiği bir stratejiyle mümkün. Unutmamalıyız: Gerçek kalkınma, en alttakilerin de yukarı çekildiği bir süreçtir.
Yarının ekonomisini şekillendirmek için bugün adil bir tercih yapmalıyız.