Küresel piyasalarda bu hafta görülen dalgalanma üç ana unsura bağlanabilir: ticaret politikalarının ani değişkenliği, merkez bankalarının ayrışan yaklaşımları ve jeopolitik gerilimlerin sertleşmesi.
Washington ile Tokyo arasındaki görüşmelerde ABD tarafının temelde bir yürütme emrini düzelteceğini ve Japon mallarına yanlışlıkla bindirilen ek vergilerin geri ödeneceğini taahhüt etmesi piyasaların kısa vadeli risk algısına doğrudan yansıdı; Japonya’nın üst düzey müzakerecisi Washington görüşmelerinin ardından bu düzeltmenin yapılacağını ve bazı otomotiv vergilerinin de anlaşma gereği düşürüleceğini bildirdi. Bu tür teknik ama büyük maliyet farkı yaratan düzenlemeler, tedarik zinciri marjlarını ve şirket kârlılığını anında etkileyebildiği için yatırımcılar için yalnızca diplomatik bir zaaf değil, aynı zamanda bilanço riski anlamına geliyor.
Aynı dönemde Bank of Japan’dan gelen tutum değişikliği işaretleri, küresel para politikası denklemine yeni bir belirsizlik katmanı ekledi; politika kurulu tutanaklarına göre bazı üyeler, ABD tarifelerinin Japonya üzerindeki etkisini görmek için birkaç aylık bir izleme süresi gerekebileceğini, fakat ekonomik görünüm dayanıklı kalırsa yılsonuna doğru “bekle-gör” döneminden çıkılabileceğine dair ihtimal paylaştılar. Bu da JPY ve Japon varlıkları üzerinde yukarı yönlü faiz beklentileri oluşturdu. Merkez bankalarının mesajları bugün artık yalnızca enflasyon/growth verilerine değil, aynı zamanda dış ticaret ve politik risklere nasıl tepki verdiklerine göre de fiyatlanıyor.
Latin Amerika cephesinde Meksika Merkez Bankası’nın (Banxico) daha temkinli bir gevşeme adımına yönelmesi de bölgesel para-politika farklarını pekiştirdi: Banxico, referans faizini 25 baz puan indirdi ve oranı %7,75’e çekti; oy birliği söz konusu olmayıp Başkan Yardımcısı Jonathan Heath sabit tutma yönünde oy kullandı; bu karar, kademeli indirimlerin tercih edildiğine işaret ediyor. Enflasyonun gerilemesi, merkez bankalarına alan açsa da çekirdek enflasyonun hâlâ yapışkan kalması para otoritelerini aşırı hızlı gevşemekten alıkoyuyor — bu da gelişen piyasalar için sermaye akışlarında düzensizlik anlamına gelebilir.
Jeopolitik cephenin tansiyonunu yükselten bir diğer adım ise ABD’nin Venezuela lideri hakkında verdiği ödülün 50 milyon dolara çıkarılmasıydı; Adalet Bakanlığı ve ilgili yetkililer, Maduro’nun organize suç ağlarıyla ilişkilerine dair suçlamaları yineleyerek ödülü artırdı. Bu tür sert yaptırım adımları bölgesel riskleri artırırken petrol fiyatları, bölgesel sermaye çıkışları ve uluslararası bankacılık ilişkileri üzerinde kısa vadeli şoklara yol açabilir.
Ticaret silahı olarak tarifeler ise haftanın en belirgin temasıydı: ABD’nin Hindistan’a yönelik ilave tarifeleri bazı kalemlerde toplamda %50’ye kadar çıkardı; ABD Hazine yetkilileri ve Beyaz Saray çevresinden gelen açıklamalar, tarifelerin açıkça dış politika aracı olarak kullanıldığına dair mesajlar içeriyor. Bu strateji, tedarik zinciri yeniden yapılanmasını hızlandırmakla kalmayıp, ülkeler arası ticari karşılıklı bağımlılığı yeniden hesaplamaya zorluyor ve küresel enflasyon/büyüme dengelerini yeniden tarifliyor. Bu noktada ABD yetkililerinin vergilerden elde edilecek gelir beklentileri ve yaptırım-sertliği piyasaların risk primini doğrudan etkiliyor.
Bunların üzerinde bir de finansal düzenlemeye yönelik başkanlık kararnameleri eklendi; Beyaz Saray, bankacılık düzenlemelerinde “itibar riski” gibi kavramların siyasallaşmasını önlemeye dönük adımlar atılmasını emretti ve düzenleyicilerden bu tür ifadeleri kılavuzlardan çıkarmaları istendi. Bu hamle, bankacılığın hangi faaliyetleri “kabul edilemez” veya “yüksek risk” olarak değerlendireceğine dair denetim dilini değiştirebilir ve hem bankaların uyum süreçlerini hem de belirli sektörlere hizmet erişimini yeniden yapılandırabilir.
Bütün bu gelişmelerin yatırımcılar için pratik sonuçları açık: kısa vadeli volatilite yükselirken portföyler için dış kaynaklı politika riskleri, tedarik zinciri kesintileri ve merkez bankası mesajlarına dayalı sık sık revize edilen faiz beklentileri artık normal haline geldi. Hisse piyasalarında sektör ayrışması derinleşebilir — ihracata bağımlı sanayi ve döviz geliri oluşturan şirketler hem tarifelerden hem de kur hareketlerinden etkilenirken, iç talebe dayalı hizmet ve tüketim hisseleri görece farklı bir performans gösterebilir. Sabit getiride ise, gelişmiş ülke merkez bankalarının dirençli duruşlarının uzun vadeli reel faizleri yukarı çekme ihtimali, gelişen piyasa bono spread’lerini sıkıştırabilir veya genişletebilir; bu, portföy dengesi yaparken döviz ve likidite yönetimini daha öncelikli kılıyor.
Sonuç olarak, bu haftanın dersleri basit: 1) Ticaret politikası artık sadece ticaret değil—aynı anda jeopolitik ve maliye aracı; 2) Merkez bankaları, dış şokların ekonomiye yansımalarını fiyatlamada daha temkinli davranıyor; 3) Düzenleyici hamleler finansal aracılara yönelik risk algısını değiştirebiliyor. Yatırımcılar için makul yaklaşım, kısa vadede likiditeyi koruyup pozisyonları temkinli şekilde korumak, hedging araçlarını etkin kullanmak ve gelecek birkaç çeyrekte merkez bankalarının sık sık göndereceği sinyallere hızlı tepki verebilecek, sektör bazlı bir esneklik stratejisi oluşturmak olacaktır.
Analiz Uyarı
Eğitim amaçlı hazırlanan ve örnek verilerle desteklenen bu analiz (temel analiz, teknik analiz ve bilanço analizi), ilgili şirketin, endeksin, finansal aracın, emtianın, dövizin veya kripto paranın performansı hakkında genel bir bakış sunmaktadır. Bilançolarda güncel, doğru ve düzeltilmiş veriler için KAP bildirimleri ve şirket açıklamalarını takip etmenizi öneririz. Bu çalışmanın hazırlanmasında yapay zeka ve analiz yazılımları kullanılmıştır. Bilgilerde yanlışlık olabileceği unutulmamalı. Burada yazılan bilgilere istinaden işlem yapmayınız.










