Yoksulluğun Sonu: Ekonomik Adalet ve Eşit Fırsatlar

Bir Toplumsal Sözleşme Çağrısı

Dünya Bankası verilerine göre, 2023 yılı itibarıyla küresel nüfusun yaklaşık %9’u günde 2,15 doların altında bir gelirle yaşıyor. Bu rakam, “aşırı yoksulluk” tanımını karşılıyor. Ancak yoksulluk yalnızca gelir eksikliği değil; eğitime, sağlığa, güvenli bir geleceğe erişememek demek. Peki, bu kısır döngüyü kırmak için ne yapmalı? Cevap, ekonomik adalet ve eşit fırsatlar ilkelerini merkeze alan bir toplumsal dönüşümde yatıyor.

Yoksulluğun Kökleri: Sistemik Eşitsizlikler

Yoksulluk, “bireysel başarısızlık” mitiyle açıklanamayacak kadar karmaşık bir sorun. Kölelik, sömürgecilik, neoliberal politikalar gibi tarihsel süreçler, servetin belirli coğrafyalarda ve sınıflarda yoğunlaşmasına yol açtı. Bugün dünyanın en zengin %1’i, küresel servetin %46’sına sahip. Bu eşitsizlik, yoksul ülkelerdeki kaynak sömürüsüyle daha da derinleşiyor. Örneğin Afrika’daki madenlerden çıkarılan değerli metaller, yerel halka istihdam ve refah sağlamak yerine çok uluslu şirketlerin kasalarını dolduruyor.

Yapısal adaletsizlikler, bireylerin potansiyelini köreltiyor:

  • Eğitimde fırsat eşitsizliği, çocukları doğdukları anda bir yarışta geriye düşürüyor.
  • Sağlık hizmetlerine erişememe, yoksulluğu nesilden nesile aktarıyor.
  • Kadınlar ve azınlıklar, işgücü piyasasında ayrımcılığa uğruyor.

Bu tablo, yoksulluğun “doğal” olmadığını, politik tercihlerle şekillendiğini gösteriyor.

Ekonomik Adalet: Yeniden Dağıtım ve Hakkaniyet

Ekonomik adalet, servetin ve fırsatların hakkaniyetli paylaşımını savunur. Bu, “herkese eşit gelir” demek değil; temel ihtiyaçların karşılandığı bir taban oluşturmak demek. Nasıl?

  1. Progresif Vergi Sistemi: Geliri yüksek bireylerden ve şirketlerden alınan vergiler, sosyal harcamalara aktarılmalı. Örneğin Norveç’te, petrol gelirlerinin kamu fonlarına aktarılması, yoksulluk oranını %0,5’e düşürdü.
  2. Sosyal Güvenlik Ağları: Evrensel temel gelir, ücretsiz eğitim-sağlık, konut desteği gibi politikalar, insanları “yaşam mücadelesinden” kurtararak üretkenliğe alan açar.
  3. Küresel Adalet: Gelişmiş ülkeler, iklim krizi ve sömürge tarihinin bedelini ödemeli. Örneğin, Kenya’daki bir çiftçi, Avrupa’nın karbon emisyonları yüzünden mahsul kaybederken tazminat alamıyor.

Eşit Fırsatlar: Yeni Bir Başlangıç

Eşit fırsatlar, her bireyin yeteneklerini geliştirebilmesi için gerekli koşulları sağlamak demek. Bunun için:

  • Erken Çocukluk Eğitimi: Yoksul bölgelerdeki okullara daha fazla kaynak aktarılmalı. Finlandiya modelinde olduğu gibi, öğretmenlerin niteliği artırılmalı.
  • Cinsiyet ve Irk Eşitliği: Kadınların ücretsiz emeği (ev içi işler) görünür kılınmalı, işe alımlarda kota uygulanmalı.
  • Teknolojiye Erişim: Dijital uçurum, eğitimde ve iş bulmada kritik bir engel. Her mahalleye ücretsiz internet ve cihaz desteği şart.

Çözüm: Toplumsal Sözleşme

Yoksulluğu sonlandırmak, devletlerin tek başına altından kalkabileceği bir iş değil. Sendikalar, sivil toplum, akademi ve bireylerin kolektif mücadelesi gerekiyor. Örneğin, Brezilya’da Bolsa Família programı, yoksul ailelere nakdi destek sağlayarak okul terk oranlarını %15 azalttı. Benzer şekilde, yerel kooperatifler, kaynakların adil paylaşımını sağlıyor.

Ancak unutmayalım: Hiçbir sistem, insan onuruna yaraşır bir yaşam hakkını savunmadan sürdürülemez.

Son Söz: İnsanlık Onuru İçin

Yoksulluk, insanlık tarihinin en eski sorunu. Ancak bugün, onu sonlandıracak bilgiye ve kaynaklara sahibiz. Yapmamız gereken, ekonomiyi insan için şekillendirmek. Çünkü bir toplum, en zayıf üyesi kadar güçlüdür.

“Yoksulluk, insan icadıdır; dolayısıyla insan eliyle ortadan kaldırılabilir.”
— Nelson Mandela