Yeni Dönem, Yeni Türkiye Ekonomisi

Türkiye ekonomisi, uzun süredir mücadele ettiği yapısal sorunlara rağmen yeniden sahneye çıkma hazırlığında. Bu dönüşüm, yalnızca bir toparlanma değil; aynı zamanda daha kalıcı, dengeli ve uluslararası normlarla uyumlu bir ekonomik mimarinin inşasını amaçlıyor. Bu hedefe ulaşmak için iki temel çıpa yeniden belirginleşmiş durumda: Tek haneli enflasyon ve yatırım yapılabilir seviyede kredi notu. Bu iki hedef, hem ekonomik güvenin yeniden tesis edilmesi hem de dış kaynaklara erişimin kalıcı biçimde güçlendirilmesi açısından hayati öneme sahip.

Kredi derecelendirme kuruluşu Moody’s’in Türkiye’nin notunu bir kademe artırması ve görünümü “durağan” seviyesinden çıkarması, yürütülen politikaların küresel piyasalarda karşılık bulmaya başladığını gösteriyor. Bu durum sadece finansal piyasalar için değil, reel sektör ve yatırımcı psikolojisi açısından da kritik bir kırılma anı niteliğinde. 2026 yılına doğru giderken, artık daha güçlü bir kredi profili, düşen risk primi ve artan sermaye girişiyle şekillenecek bir ekonomi modeli tasarlanıyor.

İki yılı aşkın süredir sürdürülen dezenflasyon programının sonuçları görünür hale gelmeye başladı. Kurda sağlanan istikrar, dış ticaret dengesinde verilen cari fazla, özellikle mal grubunda gözlenen enflasyon düşüşü, rezerv birikiminin hızlanması ve risk primindeki azalma; bu programın birer çıktısı. Ancak bu başarıların her biri birbirine sıkı sıkıya bağlı ve bütüncül bir çabanın sonucu. Örneğin, cari açık verilirken kurda istikrar sağlamak zordur. Ya da rezervlerde azalma yaşanırken risk priminin gerilemesi mümkün olmaz. Bu nedenle atılan her adım, bir sonraki aşamanın zeminini oluşturuyor.

Türkiye’nin yeni yol haritası, 2000’li yılların başındaki “kur tünelindeki yılan” anlayışının modern bir versiyonuna dayanıyor. AB ile yakınlaşmanın sağladığı döviz istikrarı ve fon akımlarının desteklediği büyüme modeli, artık küresel konjonktüre uyum sağlayan, kendi iç dinamiklerini güçlendirmiş bir yapı ile yeniden inşa ediliyor. 2013 sonrasında Euro Bölgesi’ne yönelik artan kuşkular ve Türkiye’nin siyasi-ekonomik kırılganlıkları fon akışını terse çevirmişti. Bugün ise bu döngünün tersine çevrilmesi için yeni bir fırsat penceresi açılmış durumda.

CDS primindeki düşüş bu sürecin en teknik, ancak en belirleyici göstergelerinden biri. CDS (Credit Default Swap), yalnızca ülkenin ekonomik verilerini değil, aynı zamanda siyasi istikrar ve kamu maliyesi beklentilerini de fiyatlayan bir araç. Bu nedenle not artışı yalnızca mali politikaların değil, siyasi disiplinin ve kurumsal güvenin de bir yansımasıdır. CDS’in düşmesi, dış finansman maliyetlerini azaltırken aynı zamanda sermaye girişlerini de cazip kılar.

2024 yılında yaşanan kısa süreli panik atak ve kur dalgalanmaları, piyasanın bazen irrasyonel şekilde hareket edebileceğini bir kez daha gösterdi. Özellikle büyüme oranları ve döviz kuru beklentilerinde yapılan hatalar, makro verilerin sektörel ayrıştırma olmadan yorumlanmasının ne denli yanıltıcı olabileceğini ortaya koydu. Ekonomi tek bir bütün değil; farklı sektörlerin, farklı döngülerle hareket ettiği bir yapıdır. Bu nedenle mikro verilerin önemi gün geçtikçe artıyor. Şirketlerin ihracat performansı, yolcu taşıma kapasitesi, enerji tüketimi gibi göstergeler; makro dengeleri anlamlandırmak için vazgeçilmez veriler haline geliyor.

2023 sonrasında reel sektörün karşı karşıya kaldığı zorluklar yalnızca yüksek faiz değil; öngörülemeyen forward kurlar ve maliyetlerin öngörülememesiyle de ilgiliydi. Bu nedenle finansal risk yönetimi, her zamankinden daha stratejik bir önem taşıyor. Reel sektör artık sadece üretim değil, aynı zamanda finansal mühendislik de yapmak zorunda.

Sonuç olarak, Türkiye ekonomisi yapısal dönüşüm sürecine girmiş durumda. Bu süreçte para politikaları kadar maliye politikalarının da koordineli yürütülmesi gerekiyor. Kurumsal kapasiteyi artırmak, veriye dayalı karar mekanizmalarını güçlendirmek ve yatırımcı güvenini kalıcı kılmak; yeni dönemin olmazsa olmazları arasında yer alıyor. Önümüzdeki dönemde sadece rakamlar değil, hikâye de değişecek. Bu hikâyeyi yazacak olanlar, istikrarı sürdürülebilir kılanlar olacak.