Yabancı Para Mevduatta Görünen ve Görünmeyen: Paritenin Gölgesinde Gerçek Eğilim

Yabancı para mevduatlarının seyrine ilişkin tartışmalar, özellikle son bir yılda finansal istikrar politikalarının merkezinde yer alıyor.

Türkiye’de yabancı para mevduatlarının seyrine ilişkin tartışmalar, özellikle son bir yılda finansal istikrar politikalarının merkezinde yer alıyor. Bu nedenle TCMB’nin “Yabancı Para Mevduatta Son Dönem Gelişmeler” başlıklı analizi, dövize olan yönelimin ne kadarının gerçek tercih, ne kadarının küresel fiyat hareketlerinin bir yansıması olduğunu anlamak adına önemli bir pencere açıyor. Analizde ortaya konan tablo, yüzeyde görünen artış ile arındırılmış, reel eğilimin birbirinden belirgin biçimde ayrıldığını gösteriyor. 2025 yılında yabancı para mevduatlarında kaydedilen yaklaşık 50 milyar dolarlık yükselişin yalnızca 19 milyar dolarlık kısmının gerçekte yeni mevduat girişlerinden oluşması, geri kalan kısmın ise tamamen parite ve fiyat etkisinden kaynaklanması, son dönemde sıkça gündeme gelen “dövize yöneliş artıyor” algısının gerçeğin ancak bir bölümünü yansıttığını ortaya koyuyor. Özellikle euro/dolar paritesindeki yükseliş ile altın fiyatlarında görülen rekor artış, YP mevduat kalemlerini nominal olarak yukarı çekerken, bu artışın davranışsal bir yönelime işaret etmediği net biçimde anlaşılıyor.

Gerçek kişilerin YP mevduatlarındaki reel artışın 6,5 milyar dolar gibi sınırlı bir düzeyde kalmış olması, hanehalkının dövize yönelik güçlü bir dönüş sergilemediğini, finansal tercihlerinde temkinli ve dengeli kalmaya devam ettiğini gösteriyor. Aynı şekilde altın mevduatlarında fiyat artışının belirgin etkisine rağmen, ton bazında yaklaşık 76 tonluk bir artışın kaydedilmiş olması dikkat çekici. Bu durum, altının hem küresel belirsizlik ortamında hem de yerel yatırım davranışlarında kendi bağımsız eğilimine sahip bir varlık olarak konumunu koruduğunu ortaya koyuyor.

Analizin en kritik noktalarından biri ise Kur Korumalı Mevduat’ın (KKM) hızlı bir şekilde çözülmesinin getirdiği hareketlilik. KKM’den çıkışların özellikle gerçek kişilerde %80’in üzerine çıkarak doğrudan dövize dönüşmesi, ilk bakışta TL’den uzaklaşma sinyali gibi yorumlanabilir. Ancak TCMB’nin verilerine göre, bu yüksek dönüş oranına rağmen toplam TL mevduat payının tarihsel ortalamalarına yakın seyretmesi, resmin daha farklı okunması gerektiğini gösteriyor. Yani KKM’den çıkan hanehalkının önemli bir bölümü dövize yönelse de, piyasadaki genel TL tercihi bozulmuyor; bu da para politikasındaki sıkılığın ve makroihtiyati sadeleşme sürecinin etkisini ortaya koyuyor.

Burada kritik olan nokta, Merkez Bankası’nın attığı normalleşme adımlarının yalnızca piyasa mekanizmasını sadeleştirmekle kalmayıp, aynı zamanda güven kanalını da güçlendirmesi. TL’ye olan ilginin korunması, özellikle yüksek enflasyon beklentilerinin ve küresel belirsizliklerin devam ettiği bir ortamda kolay elde edilen bir sonuç değil. Sıkı para politikası duruşu, kredi mekanizmasının kontrolü, selektif kredi adımları ve sadeleşmenin getirdiği öngörülebilirlik, TL’nin yatırım aracı olarak cazibesini destekleyen temel unsurlar.

Görünenden farklı bir tablo daha öne çıkıyor: Döviz birikimi artıyor gibi görünse de, bunun büyük kısmı bireylerin veya şirketlerin aktif bir döviz talebinden değil, küresel fiyat hareketlerinden kaynaklanıyor. Bu ayrım, para politikası açısından hassas bir noktaya işaret ediyor. Çünkü reel döviz talebi ile fiyat etkisinden kaynaklanan nominal artışı aynı sepette değerlendirmek, politika yapıcılar için hatalı sonuçlar doğurabilir. TCMB’nin bu analizi yayımlaması, tam da bu yanılgıyı düzeltmeyi amaçlayan bir iletişim stratejisinin ürünü olarak değerlendirilebilir.

Küresel ekonomi cephesinde faiz indirimleri beklentisinin yeniden gündemde olduğu, jeopolitik risklerin dalgalı seyrettiği ve altın ile döviz piyasalarının yüksek volatilite gösterdiği bir dönemde Türkiye’nin kendi iç dengelerini bu kadar net bir şekilde ortaya koyması kıymetli bir veri seti sunuyor. Önümüzdeki dönemde asıl belirleyici olacak unsur, enflasyondaki düşüşün kalıcılığı ve hanehalkının finansal davranışlarının buna vereceği yanıt olacak. Eğer dezenflasyon süreci, beklentilerin yönetimiyle birlikte gerçek anlamda güç kazanırsa, YP mevduatlarında görülen bu parite odaklı nominal artışların yerini daha istikrarlı bir TL birikim dinamiği alabilir.

Sonuçta tablo net: Döviz mevduatı nominal olarak artıyor ama reel davranışlar sınırlı; KKM çözülüyor ama TL’nin payı bozulmuyor; altının fiyat etkisi büyük ama talebi de yabana atılacak gibi değil. Bu çok katmanlı yapı, Türkiye ekonomisinin geçiş döneminin en belirgin fotoğraflarından birini oluşturuyor. Piyasalarda sakinliğin korunması ise hem para politikasının kararlılığına hem de iletişimdeki netliğe bağlı olmaya devam edecek.

Detaylı okuma için:

  • Merkezin Güncesi: “Yabancı Para Mevduatta Son Dönem Gelişmeler”