Veri Egemenliği ve Dijital Dönüşüm: Yeni Dönemde Ekonomi Savaşı

21’nci yüzyılın ikinci çeyreğine girerken, küresel ekonominin temel dinamikleri artık yalnızca doğal kaynaklar, sanayi üretimi ya da finansal sermaye üzerinden değil; veri, algoritmalar ve dijital altyapılar üzerinden şekilleniyor. Bu dönüşüm, klasik ekonomik rekabetin yerini dijital bir egemenlik savaşına bırakırken; devletlerin, şirketlerin ve bireylerin konumlarını da kökten değiştiriyor. Veri egemenliği, yani dijital ortamlarda üretilen ve dolaşan veriler üzerindeki kontrol hakkı, bugün uluslararası siyasetin ve ekonomik güç mücadelesinin merkezine yerleşmiş durumda.

Dijital dönüşüm süreci, başta finans olmak üzere pek çok sektörde yapısal değişimlere yol açtı. Bankacılık, ödeme sistemleri, sigortacılık ve yatırım hizmetleri; artık fiziksel şubelerden çok, mobil uygulamalar, bulut sistemleri ve yapay zeka tabanlı algoritmalarla yürütülüyor. Bu da kullanıcı verilerinin büyük bir hızla toplanmasına, işlenmesine ve ticari değer üretmek için kullanılmasına neden oluyor. Bu verilerin kim tarafından, nasıl saklandığı ve ne amaçla kullanıldığı ise, sadece etik bir tartışma olmaktan çıkıp ulusal güvenlik meselesine dönüşmüş durumda.

Veri egemenliği meselesi özellikle büyük teknoloji şirketlerinin artan gücüyle daha da karmaşık bir hâl aldı. ABD merkezli Amazon, Google, Meta, Apple ve Microsoft gibi devler, dünya genelinde milyarlarca insanın dijital yaşamını yönlendiriyor ve ellerindeki veriler sayesinde hükümetlerden bile daha güçlü karar mekanizmaları geliştirebiliyor. Çin ise bu güce devlet destekli teknoloji firmalarıyla karşılık veriyor. Huawei, Alibaba ve Tencent gibi devler, dijital altyapının kontrolü üzerinden ekonomik ve jeopolitik bir etki alanı kurmaya çalışıyor. Avrupa Birliği ise bu yarışta veri koruma yasalarıyla (örneğin GDPR) “dijital egemenlik” anlayışını savunuyor; verinin üretildiği yerde kalması ve yurttaşların dijital haklarının korunması gerektiğini vurguluyor.

Finansal anlamda veri, artık paranın kendisi kadar değerli. Gelişmiş algoritmalar, kullanıcıların harcama alışkanlıklarından yatırım tercihlerine kadar geniş bir yelpazede öngörüler üretiyor. Bu öngörüler, yapay zekâ destekli yatırım platformlarına, dijital cüzdanlara ve kripto para sistemlerine yön veriyor. Geleneksel finansal kurumlar bu değişime ayak uydurmak için büyük altyapı yatırımlarına giderken, fintech şirketleri daha çevik ve veri odaklı yaklaşımlarıyla pazar payı elde ediyor. Ancak bu da finansal sistemin merkezileşme ve kırılganlık risklerini artırıyor. Bir siber saldırı ya da algoritmik hata, milyarlarca dolarlık kayıplara yol açabiliyor.

Dijital dönüşüm aynı zamanda merkez bankalarının para politikalarını da etkiliyor. Kripto paraların yükselişi ve merkez bankası dijital paraları (CBDC) fikrinin yaygınlaşması, “paranın egemenliği” kavramını yeniden tanımlıyor. Artık sadece fiziksel parayı basmak değil, dijital para altyapısını kurmak da ekonomik bağımsızlığın temel şartlarından biri hâline geliyor. Bu nedenle ülkeler kendi dijital paralarını geliştirerek, hem vatandaşlarının verisini korumayı hem de finansal sistem üzerindeki dış etkilere karşı dayanıklı kalmayı hedefliyor.

Ancak bu süreçte ortaya çıkan en büyük sorunlardan biri, dijital uçurum. Gelişmiş ülkeler altyapı ve veri işleme kapasitesi açısından öne çıkarken, gelişmekte olan ülkeler teknolojik bağımlılıkla karşı karşıya kalıyor. Bu da küresel eşitsizlikleri daha da derinleştiriyor. Yalnızca teknolojiye erişim değil, bu teknolojiyi üretme ve yönetme yeteneği de ekonomik ve politik bağımsızlık açısından belirleyici hâle geliyor. Afrika, Güney Asya ve Latin Amerika gibi bölgelerde bu dönüşümün nasıl yönetileceği, önümüzdeki on yıllarda küresel dengelerin yeniden kurulmasında belirleyici olacak.

Sonuç olarak, veri egemenliği ve dijital dönüşüm, klasik ekonomi-politik paradigmayı köklü bir şekilde dönüştürüyor. Güç, artık doğal kaynaklardan çok dijital altyapılar ve bu altyapılar üzerinde çalışan yapay zeka sistemleriyle sağlanıyor. Ekonomik rekabet, veriyi en iyi toplayan, en hızlı işleyen ve en iyi yöneten ülkeler arasında yaşanıyor. Bu nedenle dijital dünyada bağımsız kalmak isteyen her ülkenin, sadece teknolojiyi ithal etmekle kalmayıp, onu anlaması, üretmesi ve yönlendirmesi gerekiyor. Gelecekte veriye sahip olan değil, veriyi etik, adil ve stratejik şekilde yöneten kazanacak.