Türkiye’nin ekonomik kalkınma süreci, Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinden Cumhuriyet’in kuruluşuna, sanayileşme hamlelerinden küreselleşme adımlarına kadar uzanan uzun soluklu bir yolculuktur. Bu süreçte savaşlar, krizler, reformlar ve teknolojik atılımlar gibi pek çok faktör belirleyici olmuştur. Türkiye’nin ekonomik gelişimi, sadece sayısal büyüme değil, aynı zamanda sosyal refah, üretim kapasitesi ve küresel rekabet gücü açısından da değerlendirilmelidir.
Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Ekonomik Miras
Osmanlı İmparatorluğu’nun 19. yüzyılın sonlarına doğru ekonomik açıdan zor bir dönemden geçtiği biliniyor. Sanayi Devrimi’ni kaçıran Osmanlı, borçlanma ve kapitülasyonlar nedeniyle Batı’ya bağımlı hale gelmişti. Tarıma dayalı bir ekonomi vardı, sanayi üretimi ise oldukça sınırlıydı. 1923’te Cumhuriyet kurulduğunda Türkiye, büyük ölçüde tarım ekonomisine dayalı ve savaşlarla yıpranmış bir ülke olarak kalkınma mücadelesine başladı.
1923-1950: Devletçi Ekonomi Politikaları ve Sanayileşme
Cumhuriyet’in ilk yıllarında ekonomik kalkınmayı sağlamak için devletin öncülüğünde sanayileşme hamleleri başladı. 1923 İzmir İktisat Kongresi ile özel teşebbüsün desteklenmesi planlansa da, sermaye birikiminin yetersiz olması nedeniyle 1930’lardan itibaren devletçi ekonomi modeli benimsendi.
- Birinci ve İkinci Beş Yıllık Sanayi Planları ile demir-çelik, tekstil ve kimya gibi sektörlerde devlet fabrikaları kuruldu.
- Merkez Bankası (1931) ve Sümerbank (1933) gibi ekonomik kurumlar oluşturularak finansal sistem güçlendirildi.
Bu dönemde devletin sanayileşmeye öncülük etmesiyle ekonomik kalkınma hızlandı, ancak 2. Dünya Savaşı’nın etkisiyle büyüme sekteye uğradı.
1950-1980: Liberal Ekonomi ve Planlı Kalkınma Dönemi
1950’de Demokrat Parti (DP) iktidara gelerek daha liberal bir ekonomik politika benimsedi. Bu dönemde tarımsal üretimde makineleşme arttı ve Marshall Yardımları ile altyapı projeleri hız kazandı. Ancak 1958’de döviz sıkıntısı ve dış borçların artması nedeniyle ekonomik kriz yaşandı.
1960 darbesinin ardından karma ekonomi modeli benimsenerek Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) kuruldu (1961) ve Beş Yıllık Kalkınma Planları uygulanmaya başlandı. Bu süreçte:
- Sanayi yatırımları artırıldı ve KİT’ler (Kamu İktisadi Teşebbüsleri) ön plana çıktı.
- 1970’lerde yaşanan petrol krizleri ve enflasyon nedeniyle ekonomik büyüme dalgalı seyretti.
- 1980’e gelindiğinde Türkiye’nin dış borçları artmış, yüksek enflasyon ve işsizlik sorunları baş göstermişti.
1980-2000: Serbest Piyasa Ekonomisine Geçiş ve Küreselleşme
1980 sonrası Türkiye, Turgut Özal’ın liderliğinde serbest piyasa ekonomisine geçiş sürecini başlattı. 24 Ocak 1980 kararlarıyla:
- Döviz piyasaları serbestleştirildi, ihracata dayalı büyüme modeli benimsendi.
- Devletin ekonomideki ağırlığı azaltıldı ve özelleştirmeler hız kazandı.
- 1990’larda Gümrük Birliği anlaşması (1996) ile Türkiye’nin Avrupa ile entegrasyonu arttı.
Ancak bu süreçte mali disiplin sağlanamadığı için 1994 ve 2001 ekonomik krizleri yaşandı. 2001 krizi sonrasında IMF destekli reformlarla bankacılık sektörü yeniden yapılandırıldı ve güçlü ekonomik reformlar devreye sokuldu.
2000’ler ve Sonrası: Teknoloji, Yatırım ve Büyüme
2002’den sonra Türkiye ekonomisi, güçlü bir büyüme sürecine girdi. Özelleştirmeler, yabancı yatırımların artışı ve altyapı projeleri ile ekonomi canlandı. Ancak, 2008 küresel krizi ve ardından 2018’de yaşanan kur şokları ekonomik dalgalanmalara neden oldu.
Son yıllarda Türkiye, teknoloji, savunma sanayi ve yerli üretim konularına daha fazla yatırım yaparak ekonomisini çeşitlendirmeye çalışıyor. Dijital ekonomi, e-ticaret, yapay zeka ve yenilenebilir enerji gibi alanlara yönelim artarken, enflasyon ve dış borç gibi ekonomik sorunlar halen önemli gündem maddeleri arasında yer alıyor.
Sonuç: Geleceğe Bakış
Türkiye’nin ekonomik kalkınma süreci, birçok zorluk ve fırsatı içinde barındıran dinamik bir süreç olmuştur. Küresel rekabet ortamında güçlü bir ekonomi için:
- Dijital dönüşüm ve teknolojik inovasyon desteklenmeli,
- Sürdürülebilir büyüme ve yeşil ekonomi odak noktası olmalı,
- Üretim ve ihracat temelli bir büyüme stratejisi benimsenmeli,
- Finansal istikrar ve yatırım iklimi güçlendirilmelidir.
Türkiye, tarih boyunca karşılaştığı krizleri aşmayı başarmış bir ülke olarak, doğru ekonomik politikalar ve güçlü bir vizyon ile gelecekte daha rekabetçi bir ekonomi yaratabilir.