Son dönemlerde ülkemizde uygulanan sıkı para politikasının özellikle reel sektörü zorladığı, piyasada ciddi bir nakit sıkışıklığının yaşandığı yönünde güçlü bir kamuoyu algısı var. Bu koşullarda “piyasada gerçekten bir nakit sıkışıklığı mı var?” sorusuna en sağlıklı yanıt, para arzı ve enflasyon arasındaki ilişkiye bakarak verilebilir. Özellikle M1 tanımı üzerinden yapılan analizler, bu ilişkinin seyrine dair önemli ipuçları barındırıyor.
Para Arzı (M1) ve Enflasyonun Seyri
Para arzı tanımlarından M1, en çok kullanılan göstergelerden biridir. M1, “dolaşımdaki para + vadesiz mevduatlar” şeklinde tanımlanır. Bu gösterge üzerinden Türkiye’nin son dört yıllık ekonomik performansını ele almak mümkün.
- 2021 Eylül itibarıyla M1’in yıllık artış oranı ve enflasyon yaklaşık %19 seviyesindeydi. Bu dönemde politika faizi indirimleri başlatıldı.
- 2022 Ekim ayına gelindiğinde, hem M1 hem de enflasyon yıllık %85 gibi çok yüksek oranlara ulaştı.
- Ardından politika faiz indirimlerinin yavaşlaması, “liraya geçiş” stratejisi ve kredi büyümesini sınırlayan makro ihtiyati tedbirlerin uygulanmasıyla birlikte M1 artış hızı ve enflasyon düşüşe geçti.
- 2023 Haziran itibarıyla – yeni ekonomi yönetiminin görevi devraldığı dönemde – bu oranlar %40 seviyelerine geriledi.
- Ancak, politika faizindeki kademeli artışlara rağmen 2024’ün ilk çeyreğine kadar M1 yıllık bazda %60 civarında artmaya devam etti.
- 2024 Mart yerel seçimlerinden sonra, M1’de keskin bir düşüş görüldü ve artış oranı bir ara %25’e kadar geriledi.
- Nisan 2024 itibarıyla, M1 ve enflasyonun yıllık artış oranı %37 civarında dengeye oturdu.
Para Arzı Artarken Nakit Sıkışıklığı Nasıl Mümkün Oluyor?
Bu veriler karşısında akla gelen doğal soru şu: Yıllık %40 civarında büyüyen bir para arzı ortamında piyasada nakit sıkışıklığı nasıl yaşanabiliyor?
Bunun birkaç nedeni olabilir:
- Fiyatların Hızlı Artışı: Enflasyonun yüksek seyrettiği bir ekonomide, reel anlamda para miktarı yeterli görünmeyebilir.
- Makro İhtiyati Tedbirler: Kredi hacmini sınırlayan düzenlemeler, finansmana erişimi zorlaştırarak piyasada likidite sorunlarına yol açabilir.
- Güven ve Beklenti Kanalları: Ekonomik ve politik belirsizlikler, firmaların ve bireylerin nakit tutma eğilimini artırabilir. Bu da paranın dolaşım hızının düşmesine neden olur.
Bu üç etkenden herhangi biri veya birkaçının eş zamanlı yaşanması, para arzı artışıyla ters yönde bir piyasa hissiyatı yaratabilir.
Tek Haneli Enflasyon Mümkün mü?
Daha düşük, hatta tek haneli enflasyon oranlarına ulaşmak için para arzının artış hızının daha da düşmesi gerekiyor. Türkiye geçmişte bu konuda önemli örnekler yaşadı:
- 2001 Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı döneminde TCMB’nin bağımsız politikalarıyla, M1’in yıllık artışı neredeyse sıfıra yaklaşmıştı.
- 2007 Nisan-Mayıs döneminde yıllık artış %2,5–3 aralığına kadar gerilemişti. Aynı dönemde enflasyon da tek haneli seviyelere çekilmişti.
Ancak o dönemle bugün arasında önemli farklar var: 2001 sonrası süreçte IMF destekli programlar, güçlü siyasi irade ve piyasalarda güven oluşturulmuştu. Bugün ise benzer bir programın uygulanabilirliği konusunda ciddi soru işaretleri mevcut. Bu nedenle, para arzının sürdürülebilir şekilde baskılanması ve enflasyonun kalıcı olarak düşürülmesi, mevcut şartlar altında oldukça güç görünüyor.
Türkiye’de enflasyonla mücadelede para arzı en kritik belirleyicilerden biri olmaya devam ediyor. Ancak para arzının büyüme hızındaki düşüş tek başına yeterli değil. Bunun yanı sıra:
- Kredi politikalarında dengeleyici düzenlemeler,
- Ekonomik güven ortamının tesisi,
- Para politikası ile maliye politikası arasında senkronizasyon,
- Öngörülebilirlik sağlayan yapısal reformlar
da bu süreci desteklemeli. Aksi takdirde, para arzındaki teknik daralma, piyasa hissiyatını değiştirmeye yetmeyebilir ve ekonomik durgunluk, enflasyonla aynı anda varlık gösterebilir.