Türkiye’de Kitle Fonlaması Neden Beklenen Patlamayı Yaşamadı?

Kitle fonlaması, dünya genelinde girişimcilik ekosistemine yeni bir soluk getiren, özellikle de büyük sermayelere erişimi olmayan bireyler için umut kapısı olan bir finansman modeli. Amerika Birleşik Devletleri, Birleşik Krallık, Almanya gibi ülkelerde birçok yenilikçi girişimin bu yöntemle başarıya ulaştığına tanıklık ettik. Ancak konu Türkiye’ye geldiğinde, benzer bir ivmeden bahsetmek pek mümkün değil. Türkiye’de kitle fonlaması potansiyel taşımasına rağmen neden bir türlü beklenen patlamayı yaşamadı? Bu sorunun yanıtı, kültürel, hukuki, ekonomik ve teknolojik birçok faktörde gizli.

1. Güven Sorunu ve Dijital Kültür Eksikliği
Türkiye’de genel anlamda dijital mecralara karşı duyulan güven hâlâ tam olarak inşa edilebilmiş değil. İnsanlar, internet üzerinden yapılan bağış ya da yatırım faaliyetlerine temkinli yaklaşıyor. “Ya proje gerçekleşmezse?”, “Param boşa giderse?”, “Bu insanlar kim, gerçekten çalışıyorlar mı?” gibi sorular, bağışçıların ve küçük yatırımcıların kafasında sıkça beliriyor. Üstelik dijital kültürün yeterince gelişmemiş olması, kitle fonlaması mantığının geniş kitlelerce anlaşılmasını da zorlaştırıyor.

2. Regülasyonlar Geç ve Karmaşık Geldi
Türkiye’de kitle fonlamasına dair yasal düzenlemeler oldukça geç yapılabildi. Sermaye Piyasası Kurulu’nun 2019 yılında yayınladığı tebliğ ile “hisse bazlı” kitle fonlaması resmen yasallaştı. Ancak bürokratik süreçlerin karmaşıklığı, platformların lisans alma sürecindeki zorluklar ve denetim mekanizmalarının belirsizliği, bu alanda faaliyet göstermek isteyen girişimcilerin motivasyonunu düşürdü. Hukuki çerçevenin şeffaf ve sade olmaması, hem proje sahiplerinin hem de yatırımcıların bu modele mesafeli durmasına neden oldu.

3. Finansal Okuryazarlık Seviyesi Düşük
Kitle fonlaması, bir anlamda mikro yatırımcılığı teşvik eden bir sistemdir. Ancak Türkiye’de finansal okuryazarlık seviyesi genel olarak düşük olduğu için insanlar, bu modelin nasıl çalıştığını, risklerini ve potansiyel kazançlarını tam olarak analiz edemiyor. Özellikle hisse bazlı fonlamada, girişimci ile yatırımcı arasında ortaklık ilişkisi doğar. Ancak birçok kişi bu ilişkinin hukuki ve ekonomik sonuçlarını kavrayamadığı için bu alana yönelmiyor.

4. Başarı Hikâyelerinin Azlığı
Her yeni sistemin yaygınlaşması için örnek alınabilecek başarı hikâyelerine ihtiyaç vardır. Türkiye’de kitle fonlaması yoluyla büyümüş, ulusal ya da uluslararası çapta ses getirmiş girişim sayısı oldukça az. Bu da hem yatırımcı hem de proje geliştirici açısından motivasyon eksikliğine neden oluyor. İnsanlar, kitle fonlamasına yatırım yapmanın gerçekten işe yarayıp yaramadığını gözleriyle görmek istiyor. Ancak sistem henüz bu başarıları üretecek kadar olgunlaşmadı.

5. Medya ve Tanıtım Eksikliği
Batı’da Kickstarter ya da Indiegogo gibi platformlar sadece girişimciler için değil, aynı zamanda teknoloji ve yenilik meraklıları için de birer keşif alanı. Türkiye’de ise kitle fonlama platformları medyada yeterince yer bulamıyor. Tanıtım yetersizliği, hem sistemin bilinirliliğini sınırlıyor hem de kampanyaların başarısını doğrudan etkiliyor. Üstelik influencer’ların ya da medya organlarının bu konuda bilinçli içerikler üretmemesi, halkın dikkatini bu yöne çekemiyor.

6. Kültürel Alışkanlıklar
Toplumsal olarak bizler, maddi destek vermek söz konusu olduğunda geleneksel bağış anlayışına daha yatkınız. Akrabaya, yakın çevreye yardım etmek, sadaka ya da hayır gibi kavramlar bizde daha güçlüdür. Oysa kitle fonlaması, bu anlayışın ötesinde yatırım bilinci ve geleceğe dair bir vizyon gerektirir. Bu kültürel fark, sistemin gelişimini yavaşlatan bir diğer önemli etkendir.

Sonuç: Potansiyel Var Ama Yol Uzun
Tüm bu nedenlere rağmen, Türkiye’de kitle fonlaması modeli halen büyük bir potansiyel taşıyor. Genç ve girişimci nüfus, artan dijitalleşme, devletin yeni regülasyonlarla bu alanı destekleme çabası gibi etkenler, umut verici. Ancak bu potansiyelin hayata geçebilmesi için güven, eğitim, teşvik ve görünürlük alanlarında ciddi adımlar atılması gerekiyor. Kitle fonlaması, doğru destek ve stratejiyle Türkiye’de de bir başarı hikâyesine dönüşebilir; ama bunun için önce sistemi taşıyacak zihinsel ve yapısal dönüşümün gerçekleşmesi gerekiyor.