ABD ekonomisi, tarihsel olarak nadir görülen ve politika yapıcıların en çok çekindiği durumlardan biri olan stagflasyon sinyalleri veriyor. Donald Trump’ın başkanlığı döneminde uyguladığı agresif dış ticaret politikalarının bir devamı niteliğinde olan son gümrük vergileri, yalnızca küresel ticareti değil, ABD iç ekonomisinin dengesini de ciddi şekilde sarsmış durumda. Moody’s, EY ve Fitch gibi önde gelen ekonomik analiz kuruluşlarının yayınladığı son raporlar, Beyaz Saray’daki endişeyi giderek artırıyor.
Cuma günü açıklanan 70 ülkeyi kapsayan yeni gümrük tarifeleri, ABD ekonomisinin üzerine hem maliyet yükü bindirdi hem de yatırımcı güvenini zedeledi. Vergiler, ithal ürünlerin fiyatlarını %10 ila %41 arasında artırırken, Yale Bütçe Laboratuvarı’na göre ülkenin ortalama efektif tarife oranını %18,3 seviyesine taşıyarak 1930’lardan bu yana en yüksek seviyeye ulaştırdı. Bu gelişme, sadece dış ticaret açısından değil, tüketici fiyat endeksi ve üretici maliyetleri üzerinde de ciddi baskılar yaratıyor.
Trump yönetiminin açıkladığı bu kararların etkisi piyasalar tarafından anında hissedildi. Borsalarda sert düşüşler yaşanırken, aynı gün açıklanan temmuz ayı istihdam verileri de ekonomik tabloyu daha da kararttı. Sadece 73 bin yeni istihdam yaratılması, önceki iki ayın verilerinin de aşağı yönlü revize edilmesiyle birlikte iş gücü piyasasında net bir yavaşlamanın başladığını ortaya koydu.
Stagflasyon ihtimali, yani yüksek enflasyonla birlikte ekonomik durgunluk yaşanması, artık sadece akademik bir kavram olmaktan çıktı. Moody’s Baş Ekonomisti Mark Zandi, bu gelişmeleri “vergi politikalarının doğrudan sonucu” olarak değerlendirirken, EY’den Gregory Daco da şirketlerin yatırım kararlarını ertelemeye başladığını, bu durumun da hem istihdamı hem de tüketici harcamalarını baskı altına aldığını vurguladı. ABD’de enflasyon %2,7 seviyelerine ulaşmış durumda ve ithalat fiyatlarındaki artış, özellikle düşük ve orta gelirli kesimler üzerinde doğrudan bir maliyet baskısı oluşturuyor.
ABD Merkez Bankası (Fed) ise bu ortamda politika üretmekte oldukça zorlanıyor. Faiz artırımları büyümeyi daha da frenleyebilirken, faiz indirimi ise enflasyonu daha da artırabilir. Bu ikilem, para politikasında manevra alanını daraltıyor ve merkez bankasının güvenilirliğini zedeliyor. Fed’in “bekle-gör” politikasını sürdürmesi ihtimali artsa da, piyasalarda buna yönelik beklentiler giderek yerini temkinli bir karamsarlığa bırakıyor.
Tüm bu ekonomik gelişmelerin siyasi bir yansıması da gecikmedi. Olumsuz istihdam raporunun ardından Trump, ABD Çalışma İstatistikleri Bürosu komiserini görevden alarak sert bir tepki gösterdi. Beyaz Saray Ekonomik Danışmanı Stephen Miran, rakamların “istenilen tabloyu yansıtmadığını” belirtirken, bu açıklama iktidarın ekonomik başarısızlıkları kabul etmekte zorlandığını gösterdi. Ancak uzmanlar bu açıklamaları yeterli bulmuyor. Zira gidişat, salt istihdam verileriyle sınırlı değil; daha yapısal ve yaygın bir dengesizlik söz konusu.
Ekonomistlerin çoğu, yaşananların henüz başlangıç olduğunu, özellikle 2025 sonbaharına girilirken daha belirgin bir durgunluk ve daha yüksek fiyat baskılarıyla karşılaşılabileceğini belirtiyor. Tüketici güveni zayıflarken, reel alım gücü de düşmeye devam ediyor. Şirketler yatırım planlarını askıya alıyor, işten çıkarmalar başlıyor, kamuoyu baskısı artıyor. Bu zincirleme reaksiyon, yalnızca ekonomik değil, siyasi sonuçlar da doğurabilir.
Küresel ekonominin lider ülkesi olan ABD’nin içine girdiği bu potansiyel stagflasyon süreci, diğer ülkelere de dalga dalga yayılabilir. Zira Amerikan ekonomisindeki her sarsıntı, dünya ticaretinin dengesini doğrudan etkileyen bir domino etkisi yaratır. Bu bağlamda, Trump’ın korumacı ekonomi politikalarının yalnızca iç pazarı değil, küresel istikrarı da tehdit edebileceği unutulmamalı.
Özetle, Moody’s ve diğer kurumların uyarıları, sadece teknik bir analiz değil; aynı zamanda karar alıcılar için ciddi bir alarm niteliği taşıyor. Ekonomideki yön, artık sadece verilere değil, bu verilere verilecek siyasi ve parasal tepkilere bağlı. Ancak şu anki göstergeler, ABD’nin giderek sıkışan bir ekonomik üçgen içinde çıkış yollarını zorladığını gösteriyor.










