ABD Başkanı Donald Trump’ın ticaret politikaları yeniden küresel ekonominin gündemine oturdu. Trump yönetiminin Çin’e yeni gümrük vergileri uygulamasının önünü açması, Kanada ile yürütülen ticaret görüşmelerini durdurması ve Asya turu öncesi sertleşen açıklamaları, uluslararası ticaret sahnesinde yeni bir fırtına başlattı. Bu gelişmeler, hem ABD’nin müttefikleri hem de küresel piyasalar açısından önemli belirsizlikleri beraberinde getiriyor.
Washington yönetiminin Çin’e yönelik başlattığı yeni ticaret soruşturması, Trump’ın ticarette yeniden saldırgan bir stratejiye yöneldiğinin işareti olarak değerlendiriliyor. ABD Ticaret Temsilciliği (USTR), Çin’in daha önce imzalanan anlaşmalardaki yükümlülüklerini yerine getirip getirmediğini araştırmak üzere inceleme başlattı. Bu soruşturma, ABD Yüksek Mahkemesi’nin mevcut tarifeleri iptal etmesi durumunda bile Trump’a yeniden yüksek vergiler koyma yetkisi tanıyabilecek nitelikte. Kısacası, Washington yönetimi ticaret savaşlarında elini güçlendirecek hukuki zemini yeniden oluşturuyor.
Trump’ın Çin’e yönelik hamlesi yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda jeopolitik bir mesaj niteliği taşıyor. ABD Başkanı, Asya turuna çıkmadan hemen önce Pekin ile gerilimi tırmandırarak bölgedeki müttefiklerine “ABD ticaret arenasında yeniden sahnede” mesajını vermek istiyor. Ancak bu sert çıkış, Japonya, Güney Kore ve Malezya gibi ülkelerin de temkinli davranmasına neden oluyor.
Trump’ın Kanada ile yürütülen görüşmeleri durdurması ise Washington’un Kuzey Amerika’daki ilişkilerini zora soktu. Özellikle Ontario eyaletinin eski ABD Başkanı Ronald Reagan’ın sözlerini kullanarak hazırladığı bir reklam kampanyasına tepki olarak alınan bu karar, ticaret diplomasisinin yerini kişisel tepkilere bıraktığını gösteriyor. “Artık ABD’yi kimse sömüremeyecek” diyen Trump, Kanada’yı uzun süredir ticarette hile yapmakla suçladı. Ancak bu agresif tutum, hem Kanada hem de ABD iç kamuoyunda rahatsızlık yarattı. Kanada Başbakanı Mark Carney, bu kararın “hayal kırıklığı yarattığını” belirterek, ABD’nin ticaret politikasında köklü bir değişim yaşandığını kabul etti.
Kanada hükümeti, Washington’un yeniden masaya dönmesini beklerken, Asya-Pasifik bölgesinde yeni ticaret ortaklıkları kurma arayışına girdi. Bu durum, ABD’nin geleneksel müttefiklerinin ticarette yeni yönelimlere yönelebileceği bir sürecin habercisi olarak değerlendiriliyor.
Dış İlişkiler Konseyi uzmanı Edward Alden’in sözleri, bu tabloyu oldukça net özetliyor: “Burada hiçbir kurumsal denge olmadan, tek bir kişinin öfke ve duygularına göre yönlendirilen bir ticaret politikası var. Ülkeler birbirine öfkeli çiftler gibi davranmamalı.” Alden’in bu yorumu, Trump’ın kişisel tarzının devlet politikasına dönüşmesinin yarattığı istikrarsızlığa dikkat çekiyor.
Ticaret politikalarındaki bu sarsıntının finansal piyasalara da yansıması gecikmedi. Trump, Truth Social hesabından “Tarifeler sayesinde borsa her zamankinden daha güçlü” diyerek borsadaki yükselişi kendi politikalarına bağladı. Ancak ekonomistler bu yoruma katılmıyor. Uzmanlara göre, ABD borsasının toparlanması, Trump’ın ilk aylarda uyguladığı aşırı sert tarifeleri geçici olarak frenlemesinden kaynaklanıyor. Buna rağmen ABD’de enflasyon yüzde 3 seviyesine çıkarak yeniden göreve geldiği ocak ayından bu yana en yüksek düzeyine ulaştı.
Trump yönetiminin Kanada mallarına yüzde 35’e varan gümrük vergileri uygulaması, ayrıca çelik ve alüminyum ürünlerine yüzde 50’ye kadar ek vergi getirmesi, iki ülke arasındaki ekonomik ilişkileri derin biçimde sarsabilir. Bu durum, tedarik zincirlerinde fiyat artışlarına, ihracatın daralmasına ve Kuzey Amerika pazarında rekabet gücünün zayıflamasına yol açabilir.
Meksika ise bu gelişmeleri yakından izliyor. Devlet Başkanı Claudia Sheinbaum, ABD ile ticaret görüşmelerinde ilerleme kaydedilmesini hedeflediklerini belirtirken, Kanada ile yaşanan gerilimin Meksika ekonomisi için hem fırsat hem de risk oluşturduğunu dile getirdi. Trump ise Meksika’yla müzakerelerin “çok ileri bir noktada” olduğunu söyleyerek sürecin kendi kontrolünde ilerlediğini ima etti.
Sonuç olarak Trump’ın ticaret politikaları yeniden “önce Amerika” anlayışına dönmüş durumda. Ancak bu yaklaşım, kısa vadede iç siyasette güçlü bir görüntü sunsa da uzun vadede küresel ticaret sistemine ciddi zararlar verebilir. ABD’nin tek taraflı kararları, ticaret ortaklarında güven krizine yol açarken, dünya ekonomisinde istikrarsızlık riskini büyütüyor.
Trump’ın attığı her adım, sadece ekonomik dengeleri değil, uluslararası diplomasiyi de yeniden şekillendiriyor. Bu süreçte asıl soru, küresel ticaret düzeninin Trump’ın kişisel stratejileriyle ne kadar daha ayakta kalabileceği.









