Türkiye ekonomisinde son aylarda en çok tartışılan başlıkların başında dezenflasyon sürecinin hızının yetersiz bulunması ve para politikasındaki kademeli gevşemenin ne kadar süreceği yer alıyor. Ekim verilerinin ardından uluslararası kurumlar tarafından yayımlanan raporlar, enflasyonun yıllık bazda yavaş da olsa düşüşünü sürdürdüğüne işaret ediyor. Ancak çekirdek ve hizmet enflasyonundaki inatçı seyir, fiyat istikrarına giden yolda geçilmesi gereken daha uzun bir mesafe olduğuna işaret etmeye devam ediyor. Citi’nin yıl sonu için %32 enflasyon tahmini ve gıda–konaklama kalemlerine yaptığı vurgu, sürecin kırılgan yönlerini öne çıkarıyor. Bu tabloya rağmen hem Citi hem HSBC, Merkez Bankası’nın yıl sonuna kadar temkinli ama devam eden bir faiz indirim patikası izleyeceği görüşünde birleşiyor. Citi’nin politika faizini yıl sonuna kadar %38,5’e ineceği öngörüsü ile HSBC’nin Aralık için 150 baz puanlık indirim beklentisi, para politikasında hızlı değil, kontrollü bir esneme sürecinin tercih edildiğini gösteriyor. Buna karşılık Kasım TÜFE’si ve 2025 asgari ücret düzenlemesi faiz yol haritasının yönünü etkileyebilecek iki kritik veri olarak öne çıkıyor.
Küresel cephede hafta ortası itibarıyla risk iştahında yaşanan belirgin toparlanma, yıl sonuna yaklaşırken piyasalarda hakim olan iyimserliğin diri kaldığını gösteriyor. Hafta başında özellikle yapay zeka hisselerinde görülen sert satışlar Asya tarafında keskin kayıplara neden olurken, ABD ve Avrupa borsaları kısa sürede dengelenerek yatırımcıların düzeltmeleri alım fırsatı olarak görme eğilimini bir kez daha ortaya koydu. Güçlü istihdam verileri, tahvil faizlerinde yeniden yukarı yönlü harekete yol açarken, altın 3.980 dolar seviyesine kadar çıkarak güvenli liman talebinin canlılığını koruduğunu gösterdi. Piyasalarda aşırı değerleme tartışmaları sürse de, kasım ayının tarihsel olarak güçlü bir performans sergilemesi ve hisse geri alımlarının yüksek seviyesi risk iştahını destekleyen önemli unsurlar olarak öne çıkıyor. Bununla birlikte yükselişin yalnızca dar bir teknoloji grubuna dayanması kırılganlığı artırıyor ve kısa vadede bir konsolidasyon ihtimalini masada tutuyor.
Enerji piyasalarında ise tablo son günlerde daha çok arz endişeleri üzerinden şekilleniyor. Brent petrolün 63,5 dolar seviyesine gerilemesi ve WTI’ın 59,6 dolara düşmesi, hem artan ABD stokları hem de Kanada’nın emisyon tavanında gevşeme sinyalleriyle birlikte küresel arz fazlası algısının güçlendiğini gösteriyor. ABD’de ham petrol stoklarının 5,2 milyon varil artması fiyatları aşağı çekerken, aynı dönemde benzin stoklarının 4,7 milyon varil azalması talep tarafının güçlü seyrettiğini ve düşüşü sınırladığını ortaya koydu. OPEC+’ın Aralık için açıkladığı üretim artışı kararının 2026’nın ilk çeyreğinde tekrarlanmayacak olması ise piyasanın orta vadede dengesini korumayı amaçlayan bir adım olarak okunabilir.
TCMB’nin haftalık para ve banka istatistikleri ile BDDK verileri haftanın yerel ajandasında belirleyici olacak. Döviz mevduatlarındaki artışın büyük ölçüde parite ve altın fiyatlarındaki yükseliş kaynaklı olduğuna dair Merkez Bankası analizi, TL varlıklara olan ilginin genel anlamda korunduğuna işaret ediyor. Bu durum, piyasaların para politikasındaki kontrollü gevşemeyi henüz bir risk unsuru olarak fiyatlamadığını gösteriyor. Öte yandan Koç Holding, Doğan Holding, Migros ve Akenerji’nin beklenen finansalları, kurumsal tarafta yıl sonu bilanço resminin daha netleşmesine yardımcı olacak.
Genel çerçevede hem Türkiye hem küresel piyasalarda yıl sonuna doğru temkinli bir iyimserliğin hâkim olduğunu söylemek mümkün. Dezenflasyonun hızındaki sınırlılık, ücret politikalarının yaratacağı baskılar ve küresel teknoloji hisselerinin yüksek volatilitesi önemli risk başlıkları olmaya devam ederken; güçlü kurumsal kârlar, yatırımcıların düzeltmeleri fırsat görmesi ve para politikasındaki ölçülü adımlar belirsizliklerin etkisini hafifletiyor. 2025’e girerken hem iç hem dış piyasalarda hikâye giderek daha seçici bir zemine oturuyor: büyüme değil, kârlılık; geniş çaplı coşku değil, sınırlı ama istikrarlı bir risk iştahı. Bu denklemin yönünü belirleyecek olan ise önümüzdeki birkaç haftada açıklanacak kritik veriler ve Merkez Bankası’nın bu verilere vereceği yanıt olacak.








