Tarifelerin Gölgesinde Merkez Bankalarının Politika Arayışı

Küresel ticaret dinamikleri, özellikle ABD ile Çin arasındaki gerilimlerin yeniden alevlenmesiyle birlikte daha karmaşık bir hal aldı. Artan tarifeler, sadece ülkelerin dış ticaret dengelerini değil, aynı zamanda merkez bankalarının para politikası yönelimlerini de derinden etkiliyor. Analistler, bu yeni ortamda merkez bankalarının tek bir stratejiyle hareket etmediğini, aksine oldukça farklı ve veriye dayalı politikalar izlediğini belirtiyor. Bu farklılıkların temelinde coğrafi konum, dış ticarete bağımlılık derecesi ve iç ekonomik koşullar yatıyor.

Özellikle ABD’nin uyguladığı yeni tarifeler, küresel ölçekte büyüme üzerinde baskı oluşturuyor. Bu baskı, bazı ülkeleri para politikasını gevşetmeye iterken, bazılarını ise beklemeye veya hatta faiz artırımı hazırlıklarına yöneltiyor. Örneğin, ihracata dayalı ekonomilere sahip Meksika ve Güneydoğu Asya’daki bazı ülkeler, ticaret hacmindeki azalmayla mücadele etmek için daha agresif faiz indirimlerine yöneliyor. Bu ülkelerde merkez bankalarının, piyasa beklentilerinin ötesine geçen adımlar atması bekleniyor. Çin ise küresel ticaret sapmasından kaynaklanan deflasyonist baskılarla karşı karşıya kalmış durumda. Ancak bu baskılara rağmen Pekin yönetiminin para politikasında sadece sınırlı bir gevşemeye gideceği öngörülüyor. Zira daha geniş çaplı bir gevşeme, yuan üzerindeki baskıyı artırabilir ve sermaye çıkışlarını tetikleyebilir.

Diğer tarafta ise ABD ve Kanada gibi gelişmiş ekonomiler, tarifelerin enflasyonist etkileri nedeniyle faiz indirimi konusunda daha temkinli bir pozisyon alıyor. Özellikle ABD Merkez Bankası (Fed), temel mallar üzerindeki ithalat tarifelerinin iç fiyatlara yansıması nedeniyle politika faizini sabit tutmaya devam edebilir. Analistlerin değerlendirmelerine göre, mevcut koşullarda Fed’in bu yıl içinde faiz indirimine gitmesi düşük bir ihtimal olarak görülüyor. Kanada Merkez Bankası da benzer şekilde bekle-gör politikası izlemeye devam ediyor.

Ancak küresel para politikası görünümünü şekillendiren tek faktör tarifeler değil. Ülkelerin iç dinamikleri de belirleyici rol oynuyor. Örneğin, İngiltere ve Avustralya’da işgücü piyasasındaki zayıflama, ücret baskılarının düşmesiyle birlikte daha gevşek para politikalarını mümkün kılıyor. Latin Amerika’da ise özellikle Brezilya’da ücret artışlarındaki gerileme, faiz indirimi için alan açıyor. Buna rağmen Brezilya Merkez Bankası hâlâ ihtiyatlı davranıyor ve gevşeme sürecini kademeli ilerletiyor.

Japonya Merkez Bankası (BoJ), Ekim ayında ABD ile Japonya arasında sağlanan anlaşmanın ardından dış ticaret üzerindeki büyük bir riskin ortadan kalkmasıyla birlikte sıkılaştırma yönünde adımlar atmaya hazırlanıyor. Bu da BoJ’un uzun yıllardır süregelen ultra gevşek politikasından kademeli bir çıkış stratejisine geçtiğinin göstergesi olabilir.

Euro bölgesi ve Hindistan ise tarifelerin doğrudan etkisinin sınırlı kalması nedeniyle mevcut politika yönelimlerinde önemli bir değişikliğe gitmeyi düşünmüyor. Avrupa Merkez Bankası (ECB), enflasyon hedeflerine ulaşmak için halen temkinli bir duruş sergilerken, Hindistan Merkez Bankası da iç talep ve fiyat istikrarı arasındaki dengeyi gözeterek dikkatli hareket ediyor.

Genel olarak bakıldığında, küresel çapta bir gevşeme döngüsü devam ediyor olsa da, merkez bankalarının izlediği yollar giderek daha fazla ayrışıyor. Bu ayrışmanın temelinde yalnızca ekonomik göstergeler değil, aynı zamanda siyasi ve jeopolitik belirsizlikler de yatıyor. Artan tarifeler, sadece enflasyonla mücadeleyi karmaşık hale getirmekle kalmıyor, aynı zamanda merkez bankalarının tahmin yapma kabiliyetlerini de zorluyor. Para politikasında ileriye dönük atılacak adımların hem veriye hem de politika yapıcıların artan dış baskılara karşı geliştireceği reflekslere bağlı olacağı bir döneme girilmiş durumda.

Bu çerçevede, küresel finansal istikrar açısından belirsizliklerin arttığı, merkez bankalarının daha dikkatli ve ihtiyatlı olmak zorunda kaldığı bir dönemdeyiz. Ticaret savaşlarının yalnızca dış ticaret dengelerini değil, para politikalarının yönünü ve hızını da belirlediği bir dönemde, piyasa oyuncularının merkez bankalarının sinyallerini her zamankinden daha dikkatli okuması gerekiyor.