Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Standard & Poor’s (S&P), 17 Ekim tarihinde Türkiye için planlanan kredi notu değerlendirmesini yayımlamadı. Kurumun resmi takviminde Türkiye yer almasına rağmen ne kredi notunda ne de görünümünde bir değişiklik yapıldı. S&P, Türkiye’nin uzun vadeli yabancı para cinsinden kredi notunu BB-, not görünümünü ise “durağan” olarak koruyor. Bu durum ilk bakışta sıradan bir gelişme gibi görünse de, aslında ekonomik programın geleceğine ve yatırımcıların algısına dair sessiz ama dikkatle okunması gereken bir mesaj taşıyor.
S&P, yaptığı kısa değerlendirmede yarı yıllık incelemelerin tamamlandığını ancak mevcut ekonomik göstergelerin bir not değişikliği gerektirmediğini belirtti. Bu ifade, Türkiye ekonomisinde son bir yılda uygulanan sıkı para politikası, rezervlerdeki iyileşme ve enflasyonla mücadele adımlarının izlenmeye devam edildiği anlamına geliyor. Kredi notunu değiştirmemek bir olumsuzluk olarak görülmese de, beklenen iyileştirmenin henüz yeterince güçlü olmadığını gösteriyor.
Piyasalar açısından bakıldığında, bu karar nötr bir sinyal olarak değerlendirildi. Yani ne bir bozulma var ne de bir iyileşme. Oysa son dönemde para politikasındaki kararlılık, Merkez Bankası’nın rezerv biriktirme çabaları ve bütçe disiplinine yönelik söylemler, piyasalarda S&P’nin bir not artırımına gidebileceği yönünde sınırlı bir beklenti yaratmıştı. Bu beklentinin gerçekleşmemesi, yatırımcıların temkinli duruşunu sürdürmesine neden olabilir.
Kredi derecelendirme kuruluşları açısından en kritik başlıklar, enflasyonda kalıcı düşüş, mali disiplin, dış finansman dengesi ve jeopolitik riskler olmaya devam ediyor. Türkiye’nin yüksek cari açığı, jeopolitik konumu nedeniyle taşıdığı riskler ve hâlâ yüksek seyreden enflasyon oranı, kredi notunu yukarı taşımayı zorlaştıran temel faktörler arasında yer alıyor. Bu tablo, piyasalara dolaylı olarak “iyi yönde adımlar var ama sürdürülebilirliği görmek istiyoruz” mesajı veriyor.
Türkiye’nin mevcut kredi notu diğer kuruluşlarda da benzer bir seviyede seyrediyor. Fitch Türkiye’yi B+ notu ve pozitif görünümle değerlendirirken, Moody’s ise B1 notu ve durağan görünüm koruyor. Bu tablo, Türkiye’nin hâlâ yatırım yapılabilir seviye olan BBB- eşiğinin oldukça altında yer aldığını gösteriyor. Bu durum, Türkiye’nin dış finansmana erişim maliyetini doğrudan etkileyen bir unsur. Çünkü yatırım yapılabilir seviyede olmayan ülkelerin borçlanma maliyetleri daha yüksek oluyor ve yabancı yatırımcı ilgisi sınırlı kalabiliyor.
S&P’nin kararında özellikle dikkat çeken nokta, ekonomik programın sürdürülebilirliğine vurgu yapılması. Yani kredi notu artışı için sadece sıkı para politikası uygulamak yetmiyor; bunun uzun vadeli bir kararlılıkla devam edeceğine dair güçlü göstergelerin oluşması gerekiyor. Bu göstergeler arasında enflasyonda düşüşün kalıcı hale gelmesi, kamu maliyesinde disiplinin korunması, döviz rezervlerinin güçlenmesi ve dış finansman kaynaklarına istikrarlı erişim sağlanması bulunuyor.
Kısa vadede kredi notunda bir değişiklik olmaması piyasalar için büyük bir sürpriz değil. Ancak orta vadede, Türkiye’nin ekonomik politikalarını sürdürülebilir bir çizgide devam ettirmesi halinde not artışı ihtimali yeniden gündeme gelebilir. Bu noktada yatırımcılar için önemli olan, mevcut durumu bir olumsuzluk olarak değil, bir bekleme sinyali olarak okumaktır. Çünkü S&P’nin not güncellememesi, ekonomik programın izlenmeye devam edildiğini ve yeni verilerin değerlendirme için kritik olduğunu gösteriyor.
Sonuç olarak, S&P’nin sessiz kararı aslında piyasalar için güçlü bir mesaj taşıyor. Türkiye’nin notu değişmedi ama kapı kapatılmadı. Ekonomik programın kararlılıkla sürdürülmesi halinde gelecek dönemlerde not artışı olasılığı masada kalmaya devam ediyor. Bu nedenle yatırımcılar açısından bu karar, “bekle-gör” döneminin devam ettiğini işaret ediyor. Sürdürülebilir büyüme, kalıcı fiyat istikrarı ve güvenilir ekonomik politikalar, bu dönemi fırsata çevirecek en önemli unsurlar olacak.










