Sıkı Para Politikası ve Fiyat İstikrarı Yolculuğu

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Başkanı Fatih Karahan’ın Bursa’da yaptığı açıklamalar, ekonomi yönetiminin kararlılığını bir kez daha gözler önüne serdi. Karahan’ın altını çizdiği nokta çok netti: Fiyat istikrarı sağlanana kadar sıkı para politikası devam edecek. Bu mesaj, sadece finansal piyasalara değil, aynı zamanda iş dünyasına, hane halkına ve tüm ekonomik aktörlere verilmiş güçlü bir taahhüt niteliğinde.

Son yıllarda Türkiye ekonomisinin en temel sorunu, yüksek ve inatçı enflasyon oldu. Enflasyonun maliyetini ise en çok toplumun geniş kesimleri, özellikle de sabit gelirli vatandaşlar hissetti. Merkez Bankası’nın attığı faiz adımları, kısa vadede büyüme ve tüketim üzerinde baskı yaratsa da uzun vadede hedeflenen sonuç, fiyatların öngörülebilir hale gelmesi ve ekonomide güvenin yeniden inşa edilmesi. Karahan’ın “fiyat istikrarı toplumsal refahı artıracak” sözleri, bu stratejinin nihai amacını ortaya koyuyor.

Sıkı para politikasının iç talepte dengelenmeye, Türk lirasının reel değerlenmesine ve enflasyon beklentilerinde iyileşmeye katkı sağladığı yönündeki değerlendirmeler, politika adımlarının etkilerinin yavaş yavaş hissedildiğini gösteriyor. Haziran 2024’te başlayan dezenflasyon sürecinin kesintisiz sürdüğü vurgusu ise piyasalara verilen güvence niteliğinde. Ancak bu süreçte dışsal şokların risk oluşturduğu da unutulmamalı. Küresel enerji fiyatları, jeopolitik gerilimler ve iklim kaynaklı arz sorunları, Türkiye’nin de içinde bulunduğu kırılgan ekonomiler için hâlâ ciddi tehditler barındırıyor.

Merkez Bankası’nın para politikasındaki duruşunun maliye politikasıyla da desteklenmesi gerektiğine yapılan vurgu, aslında bu mücadelenin tek başına TCMB tarafından yürütülemeyeceğinin altını çiziyor. Bütçe disiplini, gelir politikaları ve yapısal reformlar, dezenflasyon sürecinin kalıcı hale gelmesi için kritik öneme sahip. Aksi halde para politikasının tek başına sağlayacağı kazanımlar sınırlı kalabilir.

Karahan’ın iş dünyası ve sivil toplum kuruluşlarıyla buluşması da dikkate değer bir nokta. Çünkü fiyat istikrarı sadece rakamlardan ibaret bir mesele değil, doğrudan toplumun yaşam standardını, şirketlerin yatırım iştahını ve ülkenin uzun vadeli büyüme potansiyelini etkileyen bir faktör. Bu iletişim kanallarının açık tutulması, politikaların daha geniş bir toplumsal zeminde anlaşılmasını kolaylaştırıyor.

Türkiye’nin ekonomik tarihinde sıkı para politikası dönemleri genellikle sancılı geçmiştir. Ancak bu kez farklı olan, enflasyonun kalıcı olarak düşürülmesi yönünde güçlü bir siyasi iradenin de varlığıdır. Eğer bu irade korunur, maliye politikasıyla eşgüdüm sağlanır ve yapısal adımlar ihmal edilmezse, Türkiye uzun zamandır aradığı istikrarlı büyüme zeminine kavuşabilir.

Fiyat istikrarı yolculuğu kısa ve kolay olmayacak. Ama Karahan’ın da ifade ettiği gibi, bu yolculuk sonunda elde edilecek toplumsal refah, katlanılan maliyetlere değecek. Ekonomik güvenin yeniden tesis edildiği bir ortamda, hem hane halkı hem de iş dünyası geleceğe daha sağlam adımlarla bakabilecektir.