Ekonomiler, özellikle de gelişmekte olan piyasalar, büyüme ve finansman ihtiyaçları için dış kaynaklara bağımlılık geliştirebiliyor. Bu kaynaklar arasında, “sıcak para” olarak adlandırılan kısa vadeli, spekülatif nitelikli sermaye hareketleri, çift taraflı keskin bir kılıç işlevi görüyor. Cazip getiriler vaat ederek hızla ülkeye giren bu sermaye, bir anda ve toplu halde çıkışa geçtiğinde ise ekonomide derin yaralar açabiliyor, “ani duruş” (sudden stop) adı verilen tehlikeli bir süreci tetikleyebiliyor. Bu dinamik, ekonomik kırılganlığın en önemli kaynaklarından biri olarak karşımıza çıkıyor.
Sıcak para, genellikle faiz arbitrajı, döviz kuru oynaklığından kar elde etme veya hisse senedi, tahvil gibi varlıklardaki kısa vadeli fiyat hareketlerini değerlendirme amacıyla hareket eder. Yüksek faiz oranları sunan, döviz kuru istikrarlı görünen veya büyüme potansiyeli yüksek olan ülkeler, bu sermaye için adeta bir mıknatıs görevi görür. Sermaye girişleri, başlangıçta olumlu bir hava yaratır: yerel para birimi değerlenir, döviz rezervleri artar, borsalar canlanır, devlet ve özel sektörün dış borçlanma maliyetleri düşebilir, likidite bollaşır ve kredi genişler. Ancak, bu görüntünün altında ciddi riskler yatar.
Bu risklerin temelinde, sıcak paranın doğası gereği “uçucu” (volatile) olması yatar. Bu sermaye, küresel finansal koşullardaki en ufak bir değişikliğe, ülkeye iç risk algısındaki bir bozulmaya veya basitçe daha yüksek getiri vaadi sunan başka bir pazara anında yönelebilir. Fed’in faiz artırımı, küresel risk iştahının azalması, siyasi istikrarsızlık, bütçe açığında artış, cari açıkta genişleme, enflasyonun kontrol dışına çıkması veya bankacılık sektörüne dair endişeler gibi tetikleyiciler, bu ani çıkışları başlatabilir.
İşte bu noktada, sıcak paranın yarattığı kırılganlık açığa çıkar. Öncelikle, ani ve büyük ölçekli sermaye çıkışları, yerel para biriminde sert değer kayıplarına yol açar. Kur şokunun en doğrudan etkisi, ithalat maliyetlerini ve dolayısıyla enflasyonu hızla yukarı çekmesidir. Merkez bankaları, kuru ve enflasyonu kontrol altına almak için genellikle faizleri önemli ölçüde artırmak zorunda kalır. Ancak bu hamle, zaten sermaye çıkışları nedeniyle daralmaya başlayan ekonomiyi daha da sıkıntıya sokar, yatırımları ve tüketimi baskılar, işsizliği artırır. “Ani duruş” tam olarak budur: dış finansmanın aniden kesilmesi, ekonomik aktivitede keskin bir daralma ve çoğu zaman derin bir resesyon.
Sıcak para girişleri döneminde kolay ve ucuz kredi imkanı bulan şirketler, özellikle döviz cinsinden borçlanmışlarsa, kur şoku karşısında borçlarını ödemekte zorlanır hale gelebilir. Bu da iflasların artmasına ve finansal sistemde stresin yükselmesine yol açar. Bankaların varlık kaliteleri bozulur, kredi verme kapasiteleri azalır, kısır bir döngü daha da derinleşir. Ayrıca, sıcak paranın büyük ölçüde hisse senedi ve tahvil piyasalarına girmesi, bu piyasalarda aşırı şişkinlikler (balonlar) yaratabilir. Sermaye çıkışı bu balonların patlamasına, varlık fiyatlarında çöküşe ve hane halkı servetinde erimeye neden olur, tüketimi daha da kısıtlar.
Sıcak paranın yol açtığı bir diğer kırılganlık, makroekonomik politika yapıcıların manevra alanını daraltmasıdır. Sermaye girişleri döneminde, enflasyon veya finansal istikrar endişeleri olsa bile, faiz artırımı yerel parayı daha da çekici hale getirip daha fazla sıcak para girişini tetikleyebileceği için (“likidite tuzağı”) merkez bankaları faiz artırmakta isteksiz davranabilir. Sermaye çıkışları döneminde ise, faiz artırımı ekonomiyi daha da daraltacağı için bu sefer de faiz artırmak zorlaşır. Benzer şekilde, kur müdahaleleri genellikle sınırlı rezervlerle ve sınırlı bir süre için etkili olabilir.
Bu kırılganlıkların önüne geçmek veya etkilerini hafifletmek için politika yapıcıların araç kutusu sınırlı olsa da kritiktir. Sağlam makroekonomik temeller (düşük ve istikrarlı enflasyon, sürdürülebilir kamu maliyesi, makul cari açık) en temel korunma yöntemidir. Finansal sektörün sağlamlığını artırmak (yeterli sermaye yeterlilik oranları, döviz pozisyonu sınırlamaları, kredi standartları), kısa vadeli sermaye girişlerine yönelik makroihtiyati önlemler (vergi benzeri uygulamalar, zorunlu karşılık oranları), döviz rezervi biriktirmek ve dış finansmana aşırı bağımlılığı azaltacak yapısal reformlar (yerel tasarrufları artırmak, ihracatı çeşitlendirmek, üretim kapasitesini güçlendirmek) önemli politika seçenekleri arasında yer alır.
Sonuç olarak, sıcak para hareketleri, özellikle gelişmekte olan ekonomiler için ciddi bir kırılganlık kaynağıdır. Başlangıçta refah ve büyüme getirisi gibi görünseler de, ani tersine dönüşleri ekonomik istikrarı derinden sarsabilir, ani duruşlara ve uzun süreli durgunluklara yol açabilir. Bu nedenle, politika yapıcıların, kısa vadeli sermaye girişlerinin çekiciliğine kapılmadan, orta ve uzun vadede ekonomiyi dış şoklara karşı daha dayanıklı hale getirecek sağlam temeller üzerine inşa etmesi, finansal istikrarı gözeten düzenlemeleri uygulaması ve sıcak paraya alternatif, kalıcı finansman kaynakları yaratması hayati önem taşımaktadır. Ekonomik güvenlik, geçici sermayenin cazibesinden çok, sağlam temeller ve uzun vadeli stratejiler üzerine kuruludur.










