Sıcak Para Geldi mi, Ekonomi Isınır mı?

Türkiye ekonomisi, uzun yıllardır yapısal reformların gölgesinde kısa vadeli dış kaynak girişleriyle büyümeye çalışan, kırılgan ama dirençli bir yapı sergiliyor. Bu dinamik içinde sıcak para, yani kısa vadeli ve getiri odaklı yabancı sermaye, dönem dönem ekonomi üzerinde önemli bir rol oynuyor. Sıcak paranın geliş süreci, miktarı, niteliği ve kalıcılığı, sadece piyasalarda değil, aynı zamanda büyüme, enflasyon ve istihdam gibi temel makroekonomik göstergelerde de doğrudan etkiler yaratabiliyor. Ancak bu etkinin ne kadar sürdürülebilir olduğu, ülkenin finansal mimarisiyle doğrudan ilişkili.

Son aylarda Türkiye’ye yönelik artan portföy girişleri, özellikle rezervlerin güçlendirilmesi, kur istikrarı ve CDS primlerinde düşüş gibi alanlarda olumlu etkiler yarattı. Faizlerin yükseltilmesiyle birlikte, reel faiz getirisi sunmaya başlayan Türk Lirası varlıklar, yabancı yatırımcıların tekrar radarına girdi. Merkez Bankası’nın sıkı para politikası kararlılığı, dezenflasyon hedefi ve mali disiplin vurgusu, güven ortamını nispeten destekleyen gelişmeler olarak öne çıktı. Bu süreçte tahvil ve bono piyasasına ilgi artarken, hisse senedi tarafında da sınırlı ama istikrarlı alımlar gözlendi.

Ancak sıcak paranın gelişiyle birlikte ekonomide ani bir “ısınma” yaşanıp yaşanmayacağı sorusu, meselenin yalnızca likidite değil, yapısal zemine de dayandığını hatırlatıyor. Sıcak para girişleri doğrudan yatırımlardan farklı olarak üretim kapasitesini artırmaz, teknoloji transferi sağlamaz ya da kalıcı istihdam yaratmaz. Aksine, talep artışına bağlı olarak tüketimi körükler ve enflasyonist baskıları artırabilir. Nitekim son dönemde Türkiye’de tüketici harcamalarındaki canlılık, kredi kartı harcamalarında gözlenen sıçrama ve hizmet enflasyonunun yüksek seyretmesi, ekonominin sıcak parayla birlikte yeniden “ısındığına” dair endişeleri beraberinde getiriyor.

Buna karşılık, sıcak para girişi döviz kuru üzerinde istikrar sağlayıcı etki yapar. TL’nin değer kazanması ithalatı ucuzlatırken, enflasyonun kontrol altına alınmasına yardımcı olur. Ancak bu aynı zamanda ihracatçı sektörleri baskı altına alır. Kurun baskılanmasıyla rekabet gücü azalan üreticiler, özellikle dış talepteki zayıflığın sürdüğü bir konjonktürde zorlanabilir. Diğer yandan, döviz rezervlerinin artması ve dış borçların çevriminde kolaylık sağlanması, finansal istikrar açısından olumlu sonuçlar doğurabilir. Fakat bu kazanımların ne kadar kalıcı olacağı, sıcak paranın yönü değiştiğinde ortaya çıkar.

Sıcak paranın en büyük riski, giriş hızının çıkış hızından çok daha düşük olmasıdır. Küresel risk iştahındaki değişiklikler, gelişmiş ülke merkez bankalarının faiz kararları veya içerideki politik gelişmeler, bu fonların hızla ülkeden çıkmasına neden olabilir. Türkiye gibi yüksek dış finansman ihtiyacına sahip ülkelerde bu tür çıkışlar kur şoklarına, faizlerde sert dalgalanmalara ve ekonomik kırılganlıklara yol açabilir. Bu nedenle ekonomi yönetiminin sıcak para girişlerini yalnızca kısa vadeli finansman aracı değil, geçici bir fırsat penceresi olarak görmesi gerekir.

Bu pencere, yapısal reformlar için bir manevra alanı yaratabilir. Vergi reformu, yatırım ortamının iyileştirilmesi, hukuk sisteminin güçlendirilmesi, eğitim ve istihdam politikalarının modernize edilmesi gibi uzun vadeli hedefler ancak bu tür geçici sermaye akımlarının sunduğu stabiliteyle başlatılabilir. Aksi takdirde sıcak paranın oluşturduğu yapay rahatlama ortamı, reformları öteleme riski taşır. Bu da orta vadede hem sıcak para çıkışına hem de daha derin krizlere davetiye çıkarır.

Ekonomi sıcak parayla bir miktar ısınabilir. Bu, büyüme verilerinde hızlanma, iç talepte canlanma ve piyasada güven artışı gibi kısa vadeli olumlu göstergelere neden olabilir. Ancak bu ısınmanın sağlıklı olup olmadığı, üretim ve verimlilik artışıyla desteklenip desteklenmediğine bağlıdır. Isınan ama üretmeyen bir ekonomi, enflasyon ve cari açık gibi yapısal hastalıkları daha da derinleştirir. Nitekim Türkiye’de son dönemde enflasyonda yaşanan katılık, büyümenin kalitesine dair tartışmaları artırıyor.

Sonuç olarak sıcak para, Türkiye ekonomisinin kısa vadeli nefes almasını sağlayabilir; ancak uzun vadeli refah ve istikrar için sürdürülebilir çözüm değildir. Asıl mesele, bu geçici kaynakların kalıcı yatırımlara ve üretken alanlara yönlendirilip yönlendirilmediğidir. Aksi takdirde, “sıcak” bir dönem sonrası sert bir “soğuma” yaşanması kaçınılmaz hale gelir. Ekonomi ısınabilir; fakat bu ısınma kalıcı bir ışıltı mı, yoksa geçici bir alev mi olacak, bunu belirleyecek olan sıcak paranın kendisi değil, Türkiye’nin ekonomi politikalarının istikrarı ve güvenilirliğidir.