Rekabet Gücünde Dezenflasyonun Yansımaları

Türkiye ekonomisinde son dönemde uygulanan sıkılaştırıcı politikaların etkisiyle dezenflasyon süreci daha belirgin hissedilmeye başladı.

Türkiye ekonomisinde son dönemde uygulanan sıkılaştırıcı politikaların etkisiyle dezenflasyon süreci daha belirgin bir şekilde hissedilmeye başladı. Enflasyonla mücadele kapsamında atılan adımlar, yalnızca fiyat artışlarının hızını düşürmekle kalmadı, aynı zamanda maliyet kalemlerindeki dengelenmeye de katkı sundu. Geçtiğimiz yılın aynı döneminde yüzde 60’lara yaklaşan yurt dışı üretici fiyat endeksindeki artış, bu yıl yüzde 25-28 bandına gerilerken, yurt içi üretici fiyat endeksindeki yıllık artış da yüzde 50’ler seviyesinden yüzde 20’lere kadar düştü. Bu aşağı yönlü eğilim, doğal olarak Türkiye’nin rekabet gücü göstergelerine de yansıdı ve maliyet bazlı rekabet avantajında kısmi bir toparlanmaya işaret etti.

TÜSİAD tarafından hazırlanan Maliyet Bazlı Rekabet Gücü Endeksi’nin ikinci çeyrek sonuçları da bu tabloyu destekliyor. Endeks, bir önceki çeyreğe göre yüzde 3 oranında artarak 88,7 seviyesine yükseldi. Yurt içi maliyetlerin görece ılımlı seyri, özellikle enerji ve ara malı kalemlerinde rakip ülkelere kıyasla daha sınırlı artışların yaşanması, ihracatçı firmalara belirli bir avantaj sağladı. Buna karşın, iş gücü ve finansman maliyetlerindeki yüksek artış eğilimi, endeksin yıllık bazda yüzde 1,4 oranında gerilemesine yol açtı. Bu tablo, kısa vadeli iyileşmelere rağmen ihracatçı sektörlerin rekabet gücünde zayıf seyrin devam ettiğini ve 2015 yılı değerlerinin halen altında kalındığını ortaya koyuyor.

Türkiye’nin ihracat performansını doğrudan etkileyen iş gücü maliyetleri, son yıllarda ABD doları bazında sürekli artış gösteriyor. Bu durum, ihracatçı firmaların maliyet yapısında önemli bir baskı unsuru olmaya devam ediyor. Rakip ülkelerde de iş gücü maliyetlerinde artışlar gözlenmesine rağmen, Türkiye’deki artış oranı göreli maliyetlerin yüksek kalmasına yol açıyor. Finansman maliyetlerinde ise son iki çeyrektir bir miktar iyileşme görülüyor. Ticari kredi faizlerindeki düşüşle birlikte finansman endeksi yüzde 1,9 geriledi. Ancak yıllık bazda bakıldığında bu kalemdeki yüksek seviyeler, rekabet gücünü aşağı çeken unsurlar arasında yer almaya devam ediyor.

Enerji maliyetleri tarafında ise görece daha sınırlı bir etki söz konusu. Enerjideki fiyat artışlarının rakip ülkelere kıyasla daha dengeli seyretmesi, genel rekabet gücü üzerinde sınırlı da olsa pozitif katkı yaptı. Bunun yanında, ara malı maliyetlerinde Türkiye’de önemli bir artış gözlenmezken, rakip ülkelerde çapraz kur etkisiyle kayda değer yükselişler yaşandı. Bu durum, ihracatçılar açısından dönemsel bir avantaj olarak değerlendirilebilir.

Genel tabloya bakıldığında Türkiye’nin maliyet bazlı rekabet gücünde dezenflasyon sürecinin olumlu yansımaları hissedilmeye başlanmış durumda. Ancak kalıcı bir iyileşme için iş gücü ve finansman maliyetlerinin daha sürdürülebilir bir patikaya oturtulması gerekiyor. Özellikle iş gücü maliyetlerinde verimlilik artışıyla desteklenmeyen yükselişler, ihracatçıların uzun vadeli rekabet gücünü zayıflatma riskini barındırıyor. Finansman maliyetlerinde ise küresel para politikalarıyla birlikte iç dinamiklerin uyumlu hale getirilmesi büyük önem taşıyor.

Burada dikkat çekilmesi gereken bir diğer nokta, Türkiye’nin rekabet gücünü sadece maliyet temelli parametrelerle değerlendirmemek gerektiğidir. Katma değerli üretime yönelmek, inovasyon ve teknoloji yatırımlarını artırmak, lojistik ve dijital altyapıyı güçlendirmek gibi alanlarda yapılacak ilerlemeler, uzun vadede maliyet bazlı rekabetin ötesine geçen bir avantaj sağlayabilir. Kısacası, maliyetlerdeki iyileşmeler kısa vadeli bir nefes alanı yaratırken, kalıcı rekabet gücü için yapısal dönüşümün devam etmesi şarttır.

İhracat pazarlarında güçlenmek isteyen Türkiye, dezenflasyon sürecini yalnızca fiyat istikrarının sağlanması değil, aynı zamanda küresel rekabette öne çıkmak için bir fırsat olarak değerlendirmelidir.