Reel Sektörde Sessiz Alarm: Sanayide Yaz Ayları Zor Geçecek

Türkiye ekonomisinin belkemiğini oluşturan reel sektör, 2025 yazına zorlu bir tabloyla giriyor. Bayram tatili vesilesiyle birçok firma, yalnızca resmi tatil süresini değil, onu takip eden haftayı da kapsayan yaklaşık 20 günlük üretimi durdurma kararı aldılar. Bu üretim durdurma kararlarının ardında yatan nedenler ise sadece dinlenme ya da tatil değil; daha derin ve yapısal sorunların işaretçisi. Özellikle nakit akışında yaşanan sıkıntılar ve piyasalardaki genel durgunluk, işletmeleri üretim durdurma kararına zorluyor. Bu da yaz aylarının reel sektör için ne denli ağır geçeceğinin erken bir habercisi olarak görülmeli.

Üretim tesislerinin planlı ya da zorunlu şekilde uzun süreli kapatılması, sadece işverenleri değil, tedarikçileri, çalışanları ve yerel ekonomileri de doğrudan etkiliyor. Bu tür kapanmalar, üretim zincirinde bozulmalara, siparişlerin aksamasına ve istihdamın geçici ya da kalıcı olarak azalmasına neden olabilir. Ayrıca, bu kapanmaların ardından üretimin yeniden başlatılması da ek maliyetler, lojistik zorluklar ve verim kaybı yaratacaktır. Özellikle ihracat yapan firmalar açısından teslimat sürelerinin uzaması, pazar kayıpları gibi ciddi riskler doğurabilir.

Diğer yandan, piyasada dolaşan söylentilere göre bazı iş insanları, yaşadıkları finansal sıkışıklık nedeniyle sahip oldukları varlıkları aracılar eliyle ve piyasa değerinin oldukça altında satışa sunmuş durumda. Bu durum, reel sektördeki likidite sıkışıklığının ne denli derinleştiğini gösteren çarpıcı bir işarettir. Mal varlıklarının değerinin altında elden çıkarılması, sadece bireysel ekonomik kayıplarla sınırlı kalmaz; aynı zamanda sermaye yapılarının zayıflaması, uzun vadeli üretim ve yatırım kapasitesinin erimesi anlamına gelir. Bu da Türkiye’nin üretim gücünün geleceği açısından son derece kaygı verici bir gelişmedir.

Bu iki gelişme, birlikte değerlendirildiğinde, reel sektörde giderek sertleşen bir türbülansın başladığını gösteriyor. Pandemi sonrası toparlanma süreci, küresel enflasyonist baskılar, döviz kuru oynaklığı, finansmana erişimde yaşanan güçlükler ve iç piyasada daralan talep, son iki yıldır reel sektörün üzerinde zaten bir yük oluşturmuştu. 2025 yazında bu yük, birçok işletme için artık taşınamaz bir hâle gelmiş görünüyor.

Reel sektör, Türkiye ekonomisinin sadece üretim tarafını değil; aynı zamanda istihdamı, ihracatı ve teknolojik gelişimi besleyen temel kaynağıdır. Sanayi tesislerinde yaşanan duruşlar ve finansal darlık, bu kaynağın kurumaya başladığını gösteriyor olabilir. Bu nedenle sadece kısa vadeli desteklerle değil, kalıcı yapısal reformlarla bu sektörün ayakta kalması sağlanmalıdır. Finansmana erişimin kolaylaştırılması, vergi ve SGK yüklerinin geçici olarak hafifletilmesi, iç talebi canlandıracak tüketici güvenini artıracak politikaların uygulanması hayati önemdedir.

Öte yandan, reel sektördeki bu zorlayıcı süreç, aynı zamanda ekonomideki kırılganlıkların daha açık şekilde görünmesini de sağlayabilir. Mali disiplinden uzaklaşmadan, özel sektörün sermaye tabanını güçlendirecek politikalar geliştirmek, uzun vadeli ekonomik istikrar için zorunludur. Bugün yaşanan üretim duruşları ve mal varlığı satışları, sadece anlık finansal sıkışmalar değil; aynı zamanda güven ve sürdürülebilirlik eksikliğinin de dışa vurumudur.

Bu yaz, sanayi üretimi açısından sadece sıcaklık değil, aynı zamanda ekonomik baskıların da en yüksek hissedildiği bir dönem olabilir. Eğer gerekli önlemler zamanında alınmazsa, bu geçici üretim duruşları kalıcı kapasite kayıplarına, işsizlik artışına ve hatta iflaslara dönüşebilir. Oysa Türkiye’nin kalkınma vizyonunda, güçlü bir reel sektörün yeri tartışmasızdır. Bu vizyonun korunması, bugünün sorunlarını görmezden gelmekle değil, cesur ve kararlı adımlarla yüzleşmekle mümkündür. Çünkü reel sektörde yaşanacak bir çöküş, sadece iş dünyasını değil, tüm toplumun refahını derinden etkileyecek bir dalgayı beraberinde getirir.