Piyasada ‘Dibi’ Görmek Mümkün mü? Ne Yapmalıyız?

Finansal piyasalarda yatırımcıların en çok sorduğu sorulardan biri şudur: “Dibi gördük mü?” ya da “Daha düşer mi?” Bu sorular sadece hisse senetleri piyasasında değil, döviz, emtia, kripto para ve gayrimenkul gibi birçok alanda sıklıkla gündeme gelir. Ancak ‘dip’ kavramı, sanıldığının aksine kesin bir rakam ya da net bir zaman dilimiyle tanımlanabilecek bir nokta değildir. Dibi öngörmek kadar, o seviyenin gerçekten dip olup olmadığını anlamak da oldukça zordur. Çünkü piyasa dediğimiz şey, sadece teknik göstergelerden değil, aynı zamanda psikolojik, politik ve ekonomik faktörlerin dinamik etkileşiminden oluşur.

Piyasalarda dip seviyesi genellikle panik ve umutsuzluğun zirveye çıktığı dönemlerde ortaya çıkar. Yatırımcıların büyük çoğunluğu piyasadan çıkmayı düşündüğünde, kötü haberlerin ardı arkası kesilmediğinde, satışlar hacim kazandığında ve “Artık hiçbir şey düzelmez” duygusu ağır bastığında, paradoksal olarak dip noktaya en çok yaklaşılmış olunur. Ancak bu durum ancak geçmişe dönüp bakıldığında anlaşılır. Gerçek zamanlı olarak yaşarken bu anı tespit etmek neredeyse imkansızdır. Çünkü dip ancak geçtikten sonra anlaşılır.

Bu noktada bireysel yatırımcının ne yapması gerektiği konusu önem kazanır. Öncelikle panik yerine plan yapmak gerekir. Yatırım kararları anlık duygularla değil, uzun vadeli stratejilerle şekillenmelidir. Dip seviyesini tahmin etmeye çalışmak yerine, hedefler doğrultusunda belirli seviyelerden kademeli alımlar yapmak çok daha sağlıklı bir yaklaşımdır. Zira ne zaman dibin geleceğini bilmek imkansız olsa da, uzun vadede sağlıklı bir varlık dağılımı ile riski yaymak mümkündür.

Piyasada dibi ararken yapılan en büyük hatalardan biri de “her şey daha ucuzken almak daha iyidir” düşüncesidir. Ancak bazen fiyatın düşmesinin arkasında ciddi yapısal nedenler olabilir. Örneğin bir şirketin hissesi düşüyor diye almak, eğer o şirketin temelleri bozulmuşsa zararı artırabilir. Aynı şekilde kurda ya da altın fiyatlarında görülen geri çekilmeler, kısa vadeli fırsat gibi görünse de, uzun vadede doğru analiz yapılmadan girilen pozisyonlar büyük zararlar doğurabilir.

Bir diğer önemli konu, piyasa ile zamanlama yarışına girmemektir. Ünlü yatırımcıların sıkça söylediği gibi, “piyasayı zamanlamak” değil, “piyasada zaman geçirmek” getiriyi artıran en önemli unsurdur. Bu nedenle yatırımcılar, piyasa dalgalanmalarını olağan kabul ederek, bu dalgalar içinde yol alabilecek stratejilere yönelmelidir. Belki de asıl başarı, dibi tam isabetle tespit etmekte değil, o dönemde piyasada kalabilmekte ve doğru pozisyonu sürdürebilmektedir.

Elbette her yatırımcının risk algısı, hedefi ve süresi farklıdır. Bu nedenle her yatırım stratejisi kişiye özel olmalıdır. Ancak ortak olan tek gerçek, piyasaların zaman zaman aşırı fiyatladığı, zaman zaman ise aşırı cezalandırdığıdır. Bu döngüsel yapı, hem fırsatlar hem de riskler barındırır. ‘Dip’ kavramı da bu döngülerin en keskin uçlarından biridir. O yüzden dibi görmekten çok, düşüşe nasıl hazırlandığınız ve sonrasında nasıl davrandığınız önemlidir.

Sonuç olarak, piyasada dibi net biçimde görmek çoğu zaman mümkün değildir. Ama dip oluşurken yapılan hataları azaltmak, fırsatları değerlendirmek ve yatırım stratejisini sağlam temeller üzerine kurmak mümkündür. Bu da bilgi, sabır ve disiplin gerektirir. Acele etmek yerine anlamaya çalışmak, duygularla hareket etmek yerine akılcı planlar yapmak, hem kayıpları azaltır hem de fırsatların gerçek anlamda değerlendirilebilmesini sağlar. Çünkü bazen en doğru hamle, hiçbir şey yapmadan izlemeyi bilmek; bazen de riskin arttığı yerde fırsatı görebilecek vizyona sahip olmaktır.