Sabahınızı bir kahveyle açarken, telefonunuzda üç farklı uygulamadan iş bildirimi gelmesi artık sıradan. Bir yandan “kendi zamanınızı yönetin” reklamları, diğer yanda faturaları ödeyebilmek için gece vardiyasına razı olanlar… Neoliberalizmin “esnek çalışma” vaadi, günümüz iş dünyasını şekillendirirken, beraberinde güvencesizliği de getiriyor. Peki bu süreç nasıl başladı?
Neoliberalizmin Yükselişi: Piyasanın Zaferi
1980’lerde Thatcher ve Reagan’ın “devletin ekonomiye müdahalesini azaltma” politikalarıyla küresel bir ideoloji haline gelen neoliberalizm, serbest piyasa, özelleştirme ve deregülasyonu merkezine aldı. Devletler, sosyal harcamaları kıstı, sendikalar zayıfladı, şirketler için vergi cennetleri genişledi. Uluslararası kuruluşlar (IMF, Dünya Bankası) bu politikaları “kalkınma reçetesi” olarak dayattı. Sonuç? Gelir eşitsizliği tarihi zirvelerde: Oxfam’a göre, 2020’de dünya nüfusunun en zengin %1’i, geri kalanın iki katı servete sahipti.
İşgücü Piyasasında Dönüşüm: Esnekliğin İki Yüzü
Neoliberalizmin iş dünyasına armağanı, “esnek çalışma” oldu. Kavram, çalışanlara “özgürlük” vadediyor:
- Gig Ekonomi: Uber, Deliveroo gibi platformlar, “kendi patronun ol” diyor. Ancak sürücülerin %80’i sosyal güvenceden yoksun.
- Sıfır Saat Sözleşmeleri: İngiltere’de 1 milyon kişi, ne kadar kazanacağını bilemeden çalışıyor.
- Uzaktan Çalışma: Pandemi sonrası norm haline gelen evden çalışma, sınırları belirsizleştirdi. Fransa’da “çalışma hakkının kapatılması” yasası çıktı; çünkü işçiler 24/7 erişilebilir hale geldi.
Şirketler maliyetleri düşürürken, çalışanlar geçici sözleşmeler, performans baskısı ve istikrarsızlıkla karşı karşıya. OECD verileri, 2000’den bu yana tam zamanlı işlerin %15 azaldığını gösteriyor.
Güvencesiz Gelecek: Prekaryanın Yeni Sınıfı
Sosyolog Guy Standing’in “prekarya” tanımı, modern işçi sınıfını özetliyor: Geçici işler, düzensiz gelir, emeklilik ve sağlık güvencesinin yokluğu. Avrupa’da gençlerin %40’ı kalıcı iş bulamıyor. Türkiye’de ise kayıt dışı çalışanların oranı %35. Bu durum, yalnızca ekonomik değil, psikolojik bir krize yol açıyor:
- Sürekli Kaygı: Gelirin belirsizliği, kronik stresi tetikliyor.
- Sosyal İzolasyon: Ofis dışı çalışma, dayanışma ağlarını zayıflatıyor.
- Uzun Vadeli Plan Yapamama: Ev, araba kredisi veya çocuk sahibi olmak bir lüks haline geliyor.
Ne Yapmalı? Alternatif Arayışları
Çözümsüz değiliz:
- Evrensel Temel Gelir: Pilot uygulamalar (Kenya, Finlandiya), ekonomik güvenceyi artırıyor.
- Sendikaların Dijital Dönüşümü: Freelance’ler için online sendikalar (İngiltere’de UVW).
- Yasal Düzenlemeler: İspanya’da “Rider Kanunu”, gig çalışanlarına sosyal hak tanıdı.
- Kooperatif Modeller: Platform kooperatifçiliği (Stockholm’de Kooperativa Kollektivet), kârı paylaşıyor.
Sonuç: İnsanı Merkeze Alan Bir Sistem Mümkün mü?
Neoliberalizm, insan emeğini “kaynak” olarak görürken, bedelini güvencesizlikle ödüyor. Ancak direniş de büyüyor: Dünya çapında Amazon işçi grevleri, Türkiye’de nakliyatçıların hak arayışı… Esnek çalışma, ancak sosyal korumalarla birleştiğinde anlamlı. Unutmamalı: İş, yalnızca bir gelir kaynağı değil; onur ve toplumsal bağın temelidir.
Kaynaklar: David Harvey – “Neoliberalizmin Kısa Tarihi”, Guy Standing – “Prekarya: Yeni Tehlikeli Sınıf”, Oxfam Raporları (2023), OECD İstihdam Verileri.
Bu köşe yazısı, neoliberal politikaların çalışma hayatına etkisini eleştirel bir perspektifle ele alırken, okuyucuyu hem güncel örneklerle hem de çözüm önerileriyle düşünmeye davet ediyor.









