Müslüman Kapitalist Olamaz: İslami Değerler ve Kapitalizm Çatışması Üzerine İnceleme

, modern dünyanın ekonomik ve sosyal düzenini şekillendiren en baskın sistemlerden biri. , kâr maksimizasyonu ve bireysel mülkiyet üzerine kurulu bu sistem, insanlığa getirdiği iddiasıyla yükseldi. Ancak İslam’ın öngördüğü ekonomik ve ahlaki ilkelerle karşılaştırıldığında, bu iki yaklaşım arasında derin bir çelişki ortaya çıkıyor. Peki, bir Müslüman kapitalist olabilir mi? Ya da daha doğrusu: Bir Müslüman, kapitalist sistemin temel prensiplerini benimserken İslami değerlerle nasıl uzlaşabilir?

1. Kapitalizmin Temeli: “Kâr” mı, “Adalet” mi?

Kapitalizm, üretim araçlarının özel mülkiyette olduğu, rekabetin ve serbest piyasanın kutsandığı bir sistem. Bu sistemde , kaynakların “en verimli” şekilde kullanılması ve kârın maksimize edilmesi. Ancak İslam’ın ekonomik vizyonu, “kâr” yerine “adalet”, “açgözlülük” yerine “kanaat”, “bireycilik” yerine “toplumsal dayanışma” kavramlarını merkeze alır.

Kur’an-ı Kerim’de, ı ve ü biriktirip de onları Allah yolunda harcamayanlar için acı bir azap müjdele!” (Tevbe Suresi, 34-35) ayeti, servetin toplum içinde dolaşımını emreder. Oysa kapitalizm, servetin belirli ellerde birikmesini teşvik eder. Bu birikim, İslam’ın reddettiği “tekelcilik” ve “fırsat eşitsizliği” gibi sorunları besler.

2. (Riba): İki Sistemin Uzlaşmaz Çelişkisi

Kapitalist sistemin en kritik unsuru olan faiz, İslam’da kesin bir dille yasaklanmıştır: “Allah, alışverişi helal, faizi ise haram kılmıştır.” (Bakara Suresi, 275). Faiz, kapitalizmin büyüme motorudur; bankalar, borsalar ve finansal enstrümanlar bu mekanizma üzerine kuruludur. İslam ise faizi “sömürü aracı” olarak görür ve karşılıksız kazancı reddeder.

İslami finans modelleri (katılım bankacılığı, kar-zarar ortaklığı) bu çelişkiyi aşmak için geliştirilse de, küresel finans sisteminin temeli faize dayandığından, Müslüman bireyin bu sistemden tamamen bağımsız hareket etmesi neredeyse imkânsız. Bu durum, kapitalist düzende “İslami bir ekonomi” pratiğinin sınırlarını sorgulatır.

3. Kültürü ve İsraf: Nefse Karşı Denge

Kapitalizm, sınırsız tüketimi teşvik eder. Reklamlar, indirimler ve “yaşam tarzı” pazarlamasıyla bireyleri sürekli daha fazlasını satın almaya iter. Oysa İsraf, İslam’ın kesinlikle yasakladığı bir davranıştır: “Yiyin, için, fakat israf etmeyin. Çünkü Allah israf edenleri sevmez.” (A’raf Suresi, 31).

Müslümanın “kanaatkâr” olma özelliği, kapitalizmin “doyumsuz tüketici” modeliyle taban tabana zıttır. Bir Müslüman, ihtiyaçlarından fazlasını biriktirmek yerine paylaşmakla yükümlüdür. Zekât, sadaka ve infak gibi ibadetler, servetin toplumsal dolaşımını sağlamak içindir. Kapitalizm ise “daha çok kazan, daha çok harca” mantığıyla bireyi bencilleştirir.

4. Sosyal Adalet: Sömürüye Karşı Emek Hakkı

Kapitalist sistemde işçi ücretleri, emeğin gerçek değerini yansıtmaz. Karların büyük kısmı sahiplerine aktarılırken, emekçi sınıfı asgari geçim seviyesinde tutulur. İslam ise çalışanın hakkını zamanında ve tam olarak vermeyi emreder: “İnsan için ancak çalıştığının karşılığı vardır.” (Necm Suresi, 39).

Peygamber Efendimiz (s.a.v.), “İşçinin alın teri kurumadan hakkını verin” (İbn Mâce) buyurarak emek sömürüsünü reddeder. Kapitalist sistemde yaygın olan çocuk işçiliği, düşük ücretler ve güvencesiz çalışma, İslami ilkelerle bağdaşmaz.

5. Kapitalist Olmak mı, Müslüman Kalmak mı?

Elbette Müslümanlar da geçimlerini sağlamak için çalışır, yapar, kazanır. Ancak burada kritik olan, niyet ve yöntemdir. İslam, helal kazancı teşvik ederken, kapitalizmin “kâr uğruna her yol mübahtır” anlayışını reddeder. Örneğin, hileli satış (gabn-i fahiş), karaborsacılık (ihtikâr) veya çevreye zarar veren üretim İslam’da haramdır.

Bir Müslüman, kapitalist sistem içinde yaşarken bile İslami sınırlara riayet etmek zorundadır. Faizden kaçınmak, zekâtını vermek, israf etmemek, haksız kazançtan uzak durmak gibi prensipler, onu kapitalist olmaktan çok “Allah’ın emanetçisi” olmaya yönlendirir.

Sonuç: Müslüman Kapitalist Değil, “Mütevazı Bir Emanetçi”dir

Kapitalizm, insanı “tüketen bir varlık” olarak tanımlar; İslam ise onu “Yeryüzü’nün halifesi” (Bakara, 30) olarak görür. Bir Müslüman, malını mülkünü Allah’ın kendisine emanet ettiği bir nimet bilir ve bu emaneti toplum yararına kullanır. Kapitalist sistemin dayattığı benmerkezcilik, açgözlülük ve sömürü, İslam’ın ruhuna aykırıdır.

Bu nedenle, “Müslüman kapitalist olamaz” demek, bir yasaklama değil, bir gerçeği ifade etmektir: İslam’ın sosyoekonomik prensipleri, kapitalizmle uzlaşmaz. Müslüman, nefsinin ve sistemin dayattığı hırslara karşı direnerek, Rabbi’nin rızasını kazanmak için çabalar. Çünkü O’nun ölçüsü bellidir: “Kim dünyayı isterse ona dünyadan veririz; kim ahireti isterse ona da ahiretten veririz.” (Şûrâ Suresi, 20).

Selam ve dua ile…