Borsa İstanbul’da uzun süredir süregelen yatırımcı kaybı, artan faiz oranlarının piyasa üzerindeki baskısı ve dışsal ekonomik gelişmelerle birleşerek, sermaye piyasalarımızda kırılgan bir zemin yarattı. 2024’ün ikinci yarısından itibaren belirginleşen bu çıkış dalgası, yatırımcı ilgisinin yüksek faiz getirili TL mevduatlara kaymasıyla pekişti. Bu tabloda gözler, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (TCMB) 19 Haziran’da alacağı yeni faiz kararına çevrildi. Çünkü bu karar, yalnızca makroekonomik dengeleri değil, aynı zamanda BIST’in önümüzdeki aylardaki yönünü de tayin edecek.
Merkez Bankası’nın son aylarda faiz politikasında yaşadığı zikzaklı seyir, piyasa aktörleri için belirsizliğin en belirgin kaynağı oldu. Mart ayında politika faizini 250 baz puan indirerek yüzde 42,5’e çeken TCMB, nisan ayında döviz kurundaki ani ataklar karşısında tekrar faiz artırmak zorunda kaldı ve faizi yüzde 46’ya yükseltti. Bu ani politika dönüşü, yatırımcılar nezdinde güvensizlik yaratırken, piyasalarda dalgalanmayı da beraberinde getirdi.
Şimdi, haziran ayı Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısından çıkacak kararın, Borsa İstanbul için bir dönüm noktası olup olmayacağı tartışılıyor. Üç temel senaryo üzerinden yürütülen analizler, faiz indirimi, sabit bırakma veya artırma kararlarının her birinin piyasa üzerindeki etkilerini farklı düzeylerde göstereceğine işaret ediyor.
İlk senaryoya göre, faiz indirimi gelirse borsada kısa vadeli bir rahatlama yaşanabilir. Finansman maliyetlerinin düşmesi, şirket bilançolarında iyileşme beklentisi yaratacak, hisse senetleri yeniden cazip hale gelecektir. Özellikle banka hisselerinde net faiz marjlarının artışı, GYO ve çimento sektörlerinde kentsel dönüşüm beklentisiyle oluşacak canlılık, otomotiv ve perakendede ise tüketici talebinin toparlanmasıyla oluşacak pozitif rüzgarlar öne çıkabilir. Ancak bu senaryoda da dikkat edilmesi gereken bir husus var: piyasa bu indirimi büyük ölçüde fiyatlamış olabilir. Açıklamanın ardından “satışla karı cebe koyma” refleksi devreye girerse, dalgalı bir seyir kaçınılmaz olur.
İkinci ihtimalde, yani faizlerin sabit tutulması halinde ise etkilerin nötr ya da hafif negatif olması muhtemel. Bu karar, Merkez Bankası’nın dezenflasyon hedefinde temkinli ilerleyeceği algısını pekiştirirken, faiz indirimi beklentisiyle pozisyon alan yatırımcıların hayal kırıklığıyla küçük çaplı çıkışlara yönelmesine yol açabilir. Böyle bir durumda BIST 100 endeksinin 9.000-9.600 bandında yatay seyretmesi bekleniyor. Teknik olarak 9.060 üzeri kapanışlar olumlu sinyal üretse de, 9.000’in altına sarkmalar satış baskısını artırabilir.
Üçüncü ve en olumsuz senaryoya göre, faiz artışı kararı gelirse Borsa İstanbul’da kısa vadeli sarsıntılar kaçınılmaz hale gelir. Borçlanma maliyetlerinin artması, şirket karlarını baskılayarak sanayi, ihracat ve GYO gibi faiz hassasiyeti yüksek sektörlerde negatif etki yaratır. Aynı zamanda, yatırımcıların risk iştahında azalma, BIST 100’ün 8.560-8.860 bandına doğru geri çekilmesini tetikleyebilir. Yüksek faiz, bankaların kısa vadeli gelir marjlarını desteklese de krediye erişimin zorlaşması, orta vadede büyümeyi zayıflatabilir.
Yatırımcı cephesindeki tablo da iç açıcı değil. Sadece mayıs ayında 69 bin kişi Borsa İstanbul’dan çıkış yaparken, son bir yılda toplam 1 milyon 790 bin yerli yatırımcı piyasadan uzaklaştı. Aynı dönemde yabancı yatırımcıların sayısı da 2.837 kişi azaldı. Piyasa değeri ise dolar bazında yüzde 22,6 eriyerek 335,2 milyar dolara kadar geriledi. Bu, sadece fiyatlardaki düşüşü değil, aynı zamanda yerli ve yabancı sermayenin Türkiye sermaye piyasasına olan ilgisindeki zayıflamayı da gözler önüne seriyor.
Borsa İstanbul, bugün yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda psikolojik bir sınav veriyor. Güvenin ve öngörülebilirliğin geri kazanılması, faiz kararı kadar, o kararın arkasındaki tutarlılık ve iletişim stratejisiyle de doğrudan ilişkili. 19 Haziran’da açıklanacak karar, bu güven testinin ilk sorusu olacak. Yanıtı ise, sadece yatırımcı sayılarında değil, Türkiye’nin geleceğe dair ekonomik hikâyesine inananların cesaretinde aranacak.










