Günümüzde ekonomik politikalar, globalleşen dünyada ülkelerin enflasyon oranlarını kontrol etme ve ekonomik büyümeyi sağlama noktasında büyük bir zorlukla karşı karşıya. Özellikle Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde, enflasyonun nedenleri ve çözüm yolları sürekli tartışılmakta. Son yıllarda ise maliyet enflasyonu ve döviz kuru etkilerinin daha belirgin hale geldiği bir dönemde, kur ve faiz ilişkisi ekonomistlerin en fazla üzerinde durduğu konulardan biri oldu. Bu yazıda, maliyet enflasyonunun temel dinamikleri, döviz kuru ve faiz oranlarının bu bağlamdaki rolü detaylıca ele alınacaktır.
Maliyet Enflasyonu ve Temel Dinamikler
Maliyet enflasyonu, üretim maliyetlerinin artışı nedeniyle fiyatların yükselmesi olarak tanımlanır. Yani, firmaların hammadde, iş gücü ve enerji gibi girdi maliyetlerindeki artış, nihai ürünlerin fiyatlarını doğrudan etkiler. Küresel tedarik zinciri sorunları, artan ham madde fiyatları ve enerji maliyetlerinin yüksekliği, maliyet enflasyonunun başlıca sebeplerindendir.
Bu noktada, döviz kuru da önemli bir etken olarak karşımıza çıkar. Döviz kurlarındaki yükseliş, özellikle ithal edilen ürünlerin fiyatlarını artırır, çünkü birçok ülke, özellikle gelişmekte olan ekonomiler, üretimde gerekli olan ham maddeleri ve ara malları dışarıdan temin eder. Türkiye gibi döviz ihtiyacı yüksek olan ülkelerde, kurun yükselmesi, maliyetlerin artmasına yol açar ve bu da enflasyonu körükler.
Ancak son yıllarda, döviz kuru dalgalanmalarının yanı sıra faiz oranları ve merkez bankası politikalarının maliyet enflasyonundaki rolü daha fazla dikkat çekmeye başlamıştır. Peki, kurun yerini faiz mi almıştır?
Faiz ve Ekonomik Denge
Faiz oranları, bir ekonominin temel para politikalarını belirleyen en önemli araçlardan biridir. Merkez bankaları, faiz oranlarını belirleyerek ekonomideki para arzını kontrol etmeye çalışır. Yüksek faiz oranları, kredi maliyetlerini artırarak, tüketici harcamalarını ve yatırımları kısıtlar. Bu da talep yönlü enflasyonu engellemeye yardımcı olabilir. Ancak, yüksek faizlerin maliyet enflasyonu üzerindeki etkisi daha karmaşıktır.
Faiz oranları arttıkça, döviz kuru üzerindeki baskı da genellikle artar. Yüksek faiz, yerli para birimine olan talebi artırabilir, bu da döviz kurunun stabilleşmesine veya değer kazanmasına yol açabilir. Fakat, merkez bankalarının faiz artışı kararı, çoğu zaman ekonominin genel büyüme hızını yavaşlatma riski taşır. Bu da, uzun vadede üretim kapasitesini olumsuz etkileyebilir ve maliyetlerin artmasına yol açabilir.
Kurun Yerini Faiz mi Aldı?
Son yıllarda, Türkiye’de ve dünya genelinde faiz oranlarının artışı, döviz kuruyla olan ilişkisini yeniden şekillendirmiştir. Türkiye’nin 2023-2024 dönemi itibarıyla uyguladığı yüksek faiz politikaları, TL’nin değer kaybını bir nebze durdurmuş gibi görünse de, enflasyon oranları hala yüksek seviyelerde kalmaktadır. Yani, kurun yükselmesiyle başlayan maliyet enflasyonu, yüksek faiz oranları ile tam anlamıyla bastırılabilmiş değildir.
Faiz artışlarının, kur etkisini telafi etme noktasındaki rolü sınırlı kalmış ve enflasyonu engellemeye yönelik diğer yapısal reformların eksikliği, maliyet enflasyonunun daha kalıcı bir çözüm gerektirdiğini göstermektedir. Kısacası, kurun yerini faiz almış gibi görünse de, kurun hala ekonomideki kritik rollerinden biri olduğu gerçeği değişmemektedir. Faizlerin arttığı bir ortamda bile, döviz kuru dalgalanmaları ve küresel ekonomik krizler gibi dışsal faktörler, maliyet enflasyonunu artırmaya devam etmektedir.
Global Krizler ve Küresel Bağımlılık
Döviz kurlarının ve faiz oranlarının maliyet enflasyonuna olan etkisi sadece yerel faktörlerle sınırlı değildir. Küresel krizler, savaşlar, pandemiler ve enerji fiyatlarındaki artışlar gibi dışsal faktörler, hem döviz kurunu hem de faiz oranlarını etkileyebilir. Bu tür krizlerin, tedarik zincirlerini bozması ve enerji fiyatlarını yükseltmesi, maliyetleri artırırken, faiz oranlarındaki artışlar da bu etkiyi şiddetlendirebilir.
Özellikle gelişmekte olan ülkelerde, dışa bağımlılık oranının yüksekliği, döviz kuru ve faiz oranları arasındaki ilişkiyi daha da belirgin hale getirir. Türkiye örneğinde olduğu gibi, yüksek dış borçlanma ve dövizle yapılan ticaret, kurun maliyet enflasyonundaki rolünü güçlendirebilir. Aynı zamanda, yüksek faiz oranları, borç yükünü artırarak ekonomik büyümeyi sınırlayabilir ve iç talebi olumsuz etkileyebilir.
Sonuç: Kur ve Faiz Arasındaki Karmaşık İlişki
Sonuç olarak, maliyet enflasyonunda kurun yerini faiz almış gibi görünse de, bu durum her iki faktörün de birbirini etkileyen ve birlikte işleyen dinamiklere dayandığı bir gerçeği yansıtmaktadır. Faiz oranları yüksek olduğunda, döviz kuru üzerindeki baskılar bir nebze azalabilir, ancak bu durum maliyet enflasyonunu tam anlamıyla engellemeye yetmemektedir. Türkiye gibi ülkelerde, döviz kuru dalgalanmalarının, özellikle dışa bağımlı üretim süreçlerinin etkisiyle maliyetleri yükseltmeye devam ettiği unutulmamalıdır.
Bundan dolayı, yalnızca faiz artışlarına dayalı bir ekonomik politika, maliyet enflasyonunun çözülmesi için yeterli değildir. Yapısal reformlar, üretim maliyetlerini düşürmeye yönelik yatırımlar, yerli üretim kapasitesinin artırılması ve dışa bağımlılığın azaltılması gibi uzun vadeli çözümler, kur ve faiz ilişkisini dengeleyecek etkili adımlar olacaktır.