2025’in İkinci Çeyreğine Girerken Ticaret Savaşlarının Gölgesinde Bir Dünya Ekonomisi
Küresel ekonomi son yıllarda jeopolitik belirsizliklerin ve ticaret savaşlarının sarsıcı etkileriyle yön bulmaya çalışıyor. 2024 yılının son çeyreğinde, başta çok taraflı ekonomik teşkilatlar ve uluslararası düşünce kuruluşları olmak üzere, küresel ticaretin ve büyümenin 2025 ve 2026’da güçlü bir ivme yakalayacağına dair umutlar tazeydi. Küresel ticaret için yüzde 3 ila 4 arasında büyüme senaryoları, uluslararası ekonomi çevrelerinde iyimser bir hava yaratmıştı.
Ancak ABD’de Başkan Trump’ın seçimi kazanıp 20 Ocak’ta yemin ederek göreve başlamasıyla birlikte, ticaret politikalarında sert ve korumacı bir hat izlendi. Trump yönetiminin agresif ‘karşıtlık bazlı’ gümrük tarifeleriyle fitili ateşlenen ticaret savaşları, başta Avrupa Birliği, Çin ve diğer önde gelen ekonomiler olmak üzere birçok ülkeyi belirsizlik ve savunma pozisyonuna itti. Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ), 2025 yılı için küresel ticarette yüzde 3-3,3 aralığında öngördüğü büyümeyi revize ederek, şok edici şekilde yüzde 0,2 daralma beklentisine çekti.
Bu ölçekli bir revizyon, uluslararası ekonomi literatüründe nadir rastlanan bir durum olarak kayda geçti. Trump’ın ticaret politikalarına bağlı olarak belirsizliklerin derinleşmesi, sadece ticaret hacmini değil, sermaye akımlarını ve tüketici güvenini de olumsuz etkiledi. DTÖ, mevcut senaryoda dahi daralmanın yüzde 0,6’ya kadar tırmanabileceğine işaret ederken, eğer tarife savaşları derinleşir ve karşılıklı misilleme süreci uzarsa, küresel ticaret daha büyük bir daralma riskiyle karşı karşıya.
Ticaret savaşlarının olası en tehlikeli sonucu ise, tarifelerin diğer alanlara yayılmasıyla dünya ekonomisinin ‘kıtalar arası parçalanma’ sürecine girmesi. ABD ile AB arasında artan siyasi ve ekonomik tansiyon, sadece ticaret değil, turizm ve doğrudan yatırımları da etkiliyor. ABD’nin Çin’e uyguladığı baskı ise, Çin’in küresel ticarette yön değişikliğine gitmesine yol açıyor. Çin’in, ABD dışındaki pazarlarda rekabet gücünü yüzde 4 ila 9 oranında artırması bekleniyor. Bu durum, başta Avrupa ve gelişmekte olan ülkeler için yeni rekabet baskıları doğurabilir.
Bununla birlikte, bu risklerin Türkiye gibi bazı ülkeler için fırsatlar yaratabileceği de gözden kaçırılmamalı. Çin’in ABD pazarından kısmen çekilmek zorunda kalması, Türkiye için tekstil, hazır giyim ve elektrikli ekipman gibi sektörlerde bir fırsat penceresi açıyor. ABD’nin ithalat pazarında bu boşluğun Türkiye lehine değerlendirilmesi, ticaret savaşlarının getirdiği küresel daralmanın ülke ekonomileri üzerindeki etkisini bir ölçüde yumuşatabilir.
Sonuç olarak, 2025 yılı dünya ticareti açısından son yılların en kritik dönemeçlerinden biri olacak. Eğer ABD’nin başını çektiği tarifeli ticaret dönemi uzar ve küresel aktörler bu belirsizliğe uyum sağlamakta zorlanırsa, DTÖ’nün işaret ettiği gibi daralma yüzde 1,5 seviyelerine kadar derinleşebilir. Ancak gerginliğin hafiflemesi ve tarifelerin normalleşmesi senaryosu devreye girerse, 2026 itibarıyla küresel ticarette mütevazi bir toparlanma mümkün görünüyor.
Bütün bu gelişmeler, bir kez daha küresel ticaretin siyasi karar süreçlerine ne denli bağımlı hale geldiğini ve dünya ekonomisinin kırılganlığını net şekilde ortaya koyuyor.