ABD Başkanı Donald Trump’ın ticaret politikalarına ilişkin son adımı, dünya ekonomisini yeni bir türbülansa sürüklüyor. Trump, 7 Temmuz Pazartesi günü saat 12:00’den itibaren ticaret ortaklarına gümrük tarifeleriyle ilgili uyarı mektuplarını göndermeye başlayacağını duyurdu. İlk etapta 12 ila 15 ülkeye iletilecek bu mektuplar, ABD’nin müzakere masasında istediği sonuçları elde edemediği ülkeler üzerinde baskıyı artırmayı amaçlıyor. Aslında hedef oldukça net: Nisan ayında “Kurtuluş Günü” olarak ilan edilen açıklamada duyurulan, ithal ürünlerde %10’dan başlayan yüksek gümrük vergilerini yeniden devreye sokmak.
Trump yönetimi 2 Nisan’da neredeyse tüm ticaret ortaklarına yönelik ciddi oranlarda ek gümrük vergileri getirmişti. Ancak küresel piyasalarda yaşanan sert satış dalgaları ve derinleşen resesyon kaygıları, Beyaz Saray’ı geçici bir geri adım atmaya zorlamış; 90 günlük müzakere süreci tanınmıştı. Şimdi o süre Çarşamba günü doluyor ve ABD Hazine Bakanı Scott Bessent’in deyimiyle, eğer ülkeler bu süreçte “hamle yapmazsa”, 1 Ağustos’ta tarifeler “bumerang gibi” geri dönecek.
ABD Ticaret Bakanı Howard Lutnick’in tarifelerin ertelenmediğini, aksine takvimin planlandığı gibi işlediğini vurgulaması da Beyaz Saray’ın blöf yapmadığını gösteriyor. Bugüne kadar yalnızca Birleşik Krallık ve Vietnam’la bir anlaşma sağlanabilmiş; Çin’le ise bazı ürünlerde tarifelerin geçici olarak düşürülmesi yönünde kısmi bir mutabakata varılmış durumda. Geriye kalan onlarca ülke, ciddi bir belirsizlikle karşı karşıya.
Trump, BRICS ülkelerinin “ABD karşıtı” olarak nitelediği tutumlarına karşılık, bu oluşumla iş birliği yapan tüm ülkelere %10 ek gümrük vergisi uygulanacağını da açıkladı. BRICS üyeleri – Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin gibi büyük ekonomiler – Washington’un bu adımlarını hukuksuz bulduklarını zaten defalarca dile getirmişti. Şimdi Trump’ın sosyal medya hesaplarından “ABD her ülkeye eşit mesafede duruyor” mesajıyla birlikte duyurduğu bu yeni karar, küresel cepheleşmeyi daha da keskinleştirme potansiyeli taşıyor.
Bütün bu gelişmeler, zaten hassas bir dengede ilerleyen küresel ekonomik toparlanmayı tehdit ediyor. Asya borsalarında haftanın ilk işlem gününde yaşanan gerileme bunun açık bir göstergesi. Çin’in CSI300 endeksi %0,6, Şanghay Bileşik %0,2 ve Hong Kong Hang Seng endeksi %0,5 düştü. Aynı zamanda Çin yuanı, ticaret savaşlarının yeniden tırmanacağı beklentisiyle dolar karşısında değer kaybetti. Dolar endeksi ise yükselerek yatırımcıların yeniden güvenli liman arayışına girdiğini gösterdi. Japon yeni de bu gelişmelerden payını aldı; dolar/yen paritesi %0,29 artarak 145 seviyesinin üzerine çıktı.
Bu tablo yalnızca Asya ile sınırlı kalmayacak. Avrupa’da zayıflayan fabrika siparişleri ve yavaşlayan iç talep, ABD’nin ek tarifelerinin yaratacağı zincirleme etkilerle daha da zora girebilir. Özellikle Almanya gibi ihracat odaklı ülkeler, Trump’ın tarifeler yoluyla küresel talebi sekteye uğratmasından doğrudan zarar görecek.
Trump yönetimi açısından bakıldığında ise mesele, ticari avantaj sağlamaktan çok daha öte bir siyasi koz gibi duruyor. Yılın ikinci yarısında ABD’de seçim kampanyaları hızlanırken Trump, seçmenlerine “sert müzakereci” kimliğini yeniden hatırlatmak istiyor. Ne var ki dünya ekonomisi, Trump’ın bu agresif stratejilerinin bedelini artan enflasyon, bozulan tedarik zincirleri ve zayıflayan yatırımlarla ödemek zorunda kalıyor.
Sonuç olarak, ticaret savaşlarının bu yeni perdesi, yalnızca gümrük vergileri ve karşılıklı diplomatik restlerle sınırlı kalmayacak. Reel sektörde, özellikle de sanayi üretimi, ihracat ve fiyatlamalar üzerinde daha belirgin yaralar bırakması kaçınılmaz. Üstelik Fed’in faiz indirimi beklentilerinin son güçlü ABD istihdam raporları nedeniyle zayıflaması, küresel piyasalara parasal destekten mahrum kalabilecekleri bir dönemde yakalandıkları anlamına geliyor. Bu da önümüzdeki süreçte yatırımcı iştahını törpüleyerek, daha dalgalı bir finansal ortam yaratacak.
Görünen o ki 7 Temmuz’da başlayacak uyarı mektupları, 1 Ağustos’ta devreye girecek tarifelerle küresel ticaret düzenini yeni bir türbülansa sokacak. Dünya ekonomisi, Trump’ın “maksimum baskı” diplomasisinin getirdiği bu fırtınaya hazırlıklı mı? Pek öyle görünmüyor. Ekonomi tarihçileri, belki de 2025 yazını, uzun yıllar boyunca “korumacılığın küresel sistemdeki en sert dönemeçlerinden biri” olarak anacak.









