Küresel Ekonomide Kesişen Yol Ayrımları

Ekonomik görünüm, verilerden çok siyasi kararların, teknolojik rekabetin ve küresel güvenlik risklerinin gölgesinde şekillenecek gibi görünüyor.

Dünya ekonomisi, birbiriyle bağlantılı gelişmelerin iç içe geçtiği bir dönemden geçiyor. Türkiye’den Amerika’ya, Avrupa’dan Asya’ya kadar her coğrafyada hem umut vadeden hem de endişe yaratan işaretler aynı anda gündeme geliyor. Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası’nın Türkiye için 2025 büyüme tahminini %2,8’den %3,1’e yükseltmesi, ülkemize dair makroekonomik beklentilerin daha iyimser bir zemine oturduğunu gösteriyor. Bunun yanında, Ticaret Bakanı Ömer Bolat’ın New York’taki Türk-Amerikan Yatırım Forumu’nda yaptığı açıklamalar, Türkiye’nin ABD ile ekonomik ilişkilerini daha stratejik bir seviyeye taşıma isteğini yansıtıyor. Öte yandan Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mehmet Fatih Kacır’ın BYD’nin Manisa’daki yatırımıyla ilgili değerlendirmesi, Türkiye’nin küresel otomotiv ekosisteminde kritik bir oyuncu olma potansiyelini öne çıkarıyor. Çinli markaların hızla büyüyen elektrikli araç yatırımlarını Türkiye’ye yönlendirmesi, yalnızca istihdam ve teknoloji transferi değil, aynı zamanda Avrupa Birliği’ne yakın bir üretim üssü oluşturma fırsatı da barındırıyor.

Küresel ölçekte bakıldığında ABD’de siyaset ve ekonomi arasında keskin bir gerilim hattı var. Başkan Donald Trump’ın TikTok’a ilişkin kararnameyi imzalayacak olması, Washington’un teknoloji şirketlerine yaklaşımında yeni bir dönemin işareti. Bunun yanında ABD’nin robotik, endüstriyel makineler ve medikal cihazlara dair başlattığı ulusal güvenlik soruşturmaları, Çin ile ekonomik ilişkilerde yeni gerilim alanlarını işaret ediyor. Hazine Bakanlığı’nda gerçekleşen teknik görüşmeler her ne kadar işbirliği zemini arayışını sürdürse de, rekabetin artık stratejik teknolojiler üzerinden şekillendiği bir döneme girildiği aşikâr. Fed cephesinde ise farklı sesler gelmeye devam ediyor. San Francisco Fed Başkanı Daly, faiz indirimlerinin sürebileceği mesajını verirken, Chicago Fed Başkanı Goolsbee’nin daha temkinli duruşu, Fed içinde de kesin bir yol haritası konusunda uzlaşı olmadığını ortaya koyuyor. Buna Beyaz Saray’ın federal hükümetin kapanma riskine karşı kurumlara işten çıkarma planları hazırlama talimatı vermesi eklendiğinde, belirsizliğin ABD piyasalarında daha uzun süre gündemde kalacağı anlaşılıyor.

Asya’da ise Japonya Merkez Bankası tutanakları, ülkede enflasyon baskılarının farklı yorumlandığını gösteriyor. Bir yandan fiyat artışlarının kalıcılaşabileceği düşüncesi öne çıkarken, diğer yandan hâlâ hedefin altında kalındığını savunanlar var. Ancak hizmet üretici fiyat endeksindeki yükseliş, Japonya’da işgücü maliyetlerinin ve fiyat geçişkenliğinin artmaya başladığını ortaya koyuyor. Deutsche Bank’ın 2025 için %1,2 büyüme beklentisi, Japonya’nın ihracatçı sektörler üzerinden zayıf yenin avantajını kullanabileceğine işaret ediyor. Çinli otomotiv devi BYD’nin Avrupa pazarında Tesla’yı üst üste ikinci kez geride bırakması da küresel rekabetin yön değiştirdiğini kanıtlıyor. Avrupa’da otomobil satışlarının artışı Almanya ve İspanya gibi ekonomilere güç katarken, İngiltere ve İtalya’daki zayıflama bölgesel dengesizlikleri ortaya koyuyor.

Jeopolitik riskler ise her geçen gün derinleşiyor. Ukrayna Devlet Başkanı Zelenskiy’nin “Rus dronları artık Avrupa semalarında” açıklaması, savaşın yayılma ihtimalinin Batı’da güvenlik kaygılarını artıracağına işaret ediyor. Enerji fiyatları ve emtia piyasaları da bu risklere hassas. Goldman Sachs’ın Grasberg’deki sorunlar nedeniyle bakır arz tahminlerini düşürmesi, sanayinin en kritik hammaddelerinden biri olan bakırda fiyatların orta vadede yukarı yönlü baskı altında kalabileceğini düşündürüyor. Intel’in Apple ile yaptığı görüşmeler ise teknoloji sektörünün zorluklarla birlikte yeni ortaklık arayışlarını gündeme getirdiğini gösteriyor.

Küresel tabloyu bütünsel olarak okumaya çalıştığımızda, ülkelerin ekonomik politikalarının yalnızca kendi iç dengelerine göre değil, karşılıklı bağımlılıklar üzerinden şekillendiği bir dönemden geçtiğimiz çok net. Türkiye için artan büyüme tahminleri ve yatırımlar umut verici; ancak küresel düzeyde artan ticaret savaşları, jeopolitik riskler ve enerji-emtia piyasalarındaki dalgalanmalar, bu umutların yanında temkinli olunması gerektiğini hatırlatıyor. 2025 ve 2026’ya girerken ekonomik görünüm, verilerden çok siyasi kararların, teknolojik rekabetin ve küresel güvenlik risklerinin gölgesinde şekillenecek gibi görünüyor.