Küresel Büyüme Masasında Kimler Yer Kapıyor?

Dünya ekonomisi son yirmi yılda öylesine hızlı bir dönüşüm geçirdi ki, artık küresel büyüme masasında kimin oturduğu sorusu daha da anlam kazandı. Sanayi Devrimi’nin mirasını uzun süre sırtlayan Batılı ülkeler, hâlâ birçok alanda söz sahibi olsa da, dengeler hızla kayıyor. Bu masada sandalyeler yeniden diziliyor, hatta bazı yeni misafirler masanın başköşesine kurulmaya başladı.

Amerika Birleşik Devletleri, küresel ekonominin itici gücü olma vasfını büyük ölçüde koruyor. Yüksek teknoloji, inovasyon, finansal derinlik ve tüketim gücü bakımından dünyada eşi benzeri yok. Ancak ABD’nin tek başına büyüme motoru olma dönemi artık geride kalıyor. Çünkü Asya’nın yükselen devleri, ekonomik pastadan daha büyük dilimler almak için kuvvetli adımlar atıyor.

Çin, bu tablonun başrolünde yer alıyor. Dünya üretiminin ve ticaretinin kalbi haline gelen Çin, devasa iç pazarının yanı sıra, “Kuşak ve Yol” gibi stratejik projelerle de küresel ağırlığını artırıyor. Artık sadece “düşük maliyetli üretim üssü” değil; aynı zamanda dijitalleşmeden yeşil teknolojilere kadar pek çok alanda yenilikçi çözümler geliştiren, sermaye ihraç eden bir ekonomi. Bunun yanında Hindistan’ın da hızlı adımlarla sahneye çıktığını görüyoruz. Demografik avantajları ve giderek gelişen teknoloji ekosistemi, Hindistan’ı önümüzdeki on yıllarda küresel büyümenin en güçlü adaylarından biri haline getiriyor.

Avrupa Birliği ülkeleri, özellikle Almanya ve Fransa gibi ekonomiler, hâlâ küresel masada önemli bir yer tutuyor. Ancak yaşlanan nüfus, enerji dönüşüm maliyetleri ve jeopolitik belirsizlikler Avrupa’nın dinamiklerini zorlaştırıyor. Brexit sonrasında İngiltere’nin masada nasıl bir strateji izleyeceği de halen tam olarak netleşmiş değil. Yine de Ar-Ge yatırımları, sürdürülebilirlik alanındaki öncülükleri ve yüksek katma değerli sektörlerdeki tecrübeleri sayesinde Avrupa’nın masadaki ağırlığı bir süre daha devam edecek.

Körfez ülkeleri ise enerji gelirlerini akıllıca çeşitlendirerek yeni bir ekonomik kimlik inşa etmeye çalışıyor. Suudi Arabistan’ın “Vision 2030” projesi, Birleşik Arap Emirlikleri’nin teknoloji ve finans merkezleri kurma hedefleri bu dönüşümün açık örnekleri. Enerji dışı alanlara yatırım yapma çabaları, onların da masada daha kalıcı bir yer edinmelerini sağlıyor.

Latin Amerika, Afrika ve Güneydoğu Asya gibi bölgeler ise dev potansiyellerine rağmen masada daha küçük sandalyelerde oturuyor. Brezilya, Nijerya, Endonezya gibi ülkeler zaman zaman dikkat çekici büyüme ivmeleri yakalasa da, yapısal reform eksiklikleri, siyasi istikrarsızlık ve altyapı problemleri nedeniyle henüz tam anlamıyla küresel birer lokomotif olabilmiş değiller. Yine de küresel şirketlerin bu bölgeleri üretim ve tüketim merkezi olarak radarına alması, gelecekte tabloyu değiştirebilir.

Tüm bu dinamikler, aslında küresel büyüme masasının sürekli yeniden kurulduğunu gösteriyor. Yeni teknolojiler, iklim değişikliğiyle mücadele ve dijital ekonominin sınır tanımayan etkileri; oyunun kurallarını her gün biraz daha farklı hale getiriyor. Bugün masada yer kapma yarışı yalnızca ekonomik büyüklükle değil, aynı zamanda veri üretme kapasitesi, yenilenebilir enerji yatırımları, yapay zekâ ekosistemi gibi unsurlarla da şekilleniyor.

Sonuç olarak, küresel büyüme masasında kimlerin yer kapacağı sorusunun tek bir cevabı yok. Bu masa genişliyor, küçülüyor, bazen devriliyor, yeniden kuruluyor. Önemli olan, ülkelerin bu hızlı dönüşüme nasıl adapte olacağı ve hangi stratejik avantajları geliştireceği. Çünkü bir gün geleneksel devlerin koltukları yeni oyunculara devredilebilir — tarihte bunun sayısız örneği var. Geleceği şekillendirecek asıl soru ise şu: Sadece masada oturmak mı istiyorsunuz, yoksa masayı siz mi kurmak istiyorsunuz?