Türkiye ekonomisi uluslararası kredi derecelendirme kuruluşlarının dikkatini çekmeye devam ediyor. Son dönemde hem Moody’s hem de Fitch Ratings tarafından yapılan değerlendirmeler, ülkenin makroekonomik görünümüne dair hem iyimser hem de temkinli mesajlar içeriyor. Bu değerlendirmeler, yalnızca kredi notları açısından değil, aynı zamanda politika yapıcılara yönelik güven düzeyini ve piyasa algısını anlamak açısından da kritik önemde.
Moody’s, Türkiye’nin kredi notunu 2024 Temmuz ayında B1’e yükseltmiş, ardından 2025 Temmuz’unda bir kademe daha artırarak Ba3 seviyesine çıkarmıştır. Bu artış, Türkiye’nin son bir yılda iki kademe not artışı aldığı anlamına geliyor. Ancak kuruluş, görünümünü bu son adımda “pozitif”ten “durağan”a çekerek önemli bir mesaj da vermiştir: Yapılanlar olumlu olmakla birlikte, sürdürülebilirlik hâlâ soru işaretidir.
Moody’s’in değerlendirmesinde, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (TCMB) uygulamaya koyduğu ortodoks ve sıkı para politikalarının etkili olduğuna dikkat çekiliyor. Enflasyonla mücadelede kararlılık, yerli ve yabancı yatırımcı nezdinde güvenin yeniden inşası açısından temel önemde görülüyor. Kurum, özellikle ekonomik dengesizliklerin azaltılması, Türk Lirası’na olan güvenin artması ve kurumsal kapasitenin güçlenmesi gibi faktörlerin altını çiziyor. Bu unsurların, not artışının temel gerekçesi olduğu vurgulanıyor. Ancak görünümün “durağan”a çevrilmiş olması, olumlu gelişmelere rağmen risklerin hâlâ sürdüğünü ve dikkatli olunması gerektiğini gösteriyor.
Öte yandan Fitch Ratings, Türkiye’nin kredi notunu “BB-” seviyesinde sabit tuttu ve görünümünü “durağan” olarak korudu. Fitch’in yaklaşımı Moody’s’e göre daha temkinli. Özellikle geçmişteki siyasi müdahaleler, yüksek enflasyon geçmişi, dış finansman ihtiyacı ve zayıf yönetişim uygulamaları gibi yapısal zayıflıklar, Fitch’in kararını etkileyen ana unsurlar arasında yer aldı. Her ne kadar Fitch, para politikasının 2026’ya kadar sıkı tutulacağını ve enflasyonda düşüş beklendiğini ifade etse de, henüz not artışı için yeterli güven oluşmadığını ortaya koyuyor.
Fitch, Türkiye’de enflasyonun 2024 ortası itibarıyla %35’e kadar gerilediğini, 2025 sonunda %28, 2026 sonunda ise %21 seviyelerine düşeceğini öngörüyor. Bu öngörüler, dezenflasyon sürecine dair bir inanç olduğunu gösterse de, not artışı için sadece enflasyonun düşmesi değil; kurumsal güvenin yeniden inşa edilmesi ve ekonomik kırılganlıkların azaltılması gerekiyor. Bu noktada Fitch’in, Moody’s’e kıyasla daha ihtiyatlı bir tutum içinde olduğunu belirtmek gerekir.
Her iki kuruluş da Merkez Bankası’nın mevcut politikalarına dikkat çekerken, görünüm değişiklikleri üzerinden net bir mesaj veriyor: Politikaların sürdürülebilirliği, dışsal şoklara karşı dayanıklılık ve kurumsal çerçevenin güçlendirilmesi olmazsa olmaz koşullar arasında. Bu bağlamda not artırımları veya teyitleri kadar, görünümdeki revizyonlar da yatırımcılar ve piyasa oyuncuları açısından dikkatle izlenmesi gereken sinyaller olarak değerlendirilmeli.
Türkiye’nin kredi notu hâlâ yatırım yapılabilir seviyenin altında bulunuyor. Ancak son dönemdeki not artışları, uygulanan sıkı para ve maliye politikalarının dış dünyada yankı bulduğunu gösteriyor. Bununla birlikte, yüksek enflasyonun kalıcı biçimde düşürülmesi, döviz rezervlerinin güçlendirilmesi, bütçe disiplini ve hukuk devleti ilkelerinin güçlendirilmesi gibi yapısal reformların hayata geçirilmesi halinde kredi notunda kalıcı iyileşmeler sağlanabilir.
Küresel yatırımcıların ülkelere dair risk algısı, yalnızca ekonomik göstergelere değil, aynı zamanda öngörülebilirliğe ve kurumsal şeffaflığa da dayanıyor. Bu nedenle Türkiye’nin not artışı süreci, yalnızca faiz politikası üzerinden değil, uzun vadeli yapısal reformların uygulanma kararlılığıyla yakından ilişkilidir. Kredi derecelendirme kuruluşlarının mevcut değerlendirmeleri, Türkiye’nin doğru yolda olduğunu ama bu yolun uzun ve dikkatli adımlarla yürünmesi gerektiğini hatırlatıyor.
Sonuç olarak, Moody’s ve Fitch’in değerlendirmeleri Türkiye için umut verici bir çerçeve sunarken, aynı zamanda bir uyarı niteliği de taşıyor. Kazanılan güvenin korunması ve sürdürülebilir hale getirilmesi için hem ekonomi yönetiminin hem de kurumsal yapının istikrarı büyük önem arz ediyor. Uzun vadeli yatırımcı güveni, yalnızca alınan kararların değil, bu kararların uygulanma biçimi ve istikrarlı şekilde devam ettirilmesiyle pekişecektir.








