KKM: Pahalı Bir Ara Dönem Hikâyesi

Türkiye ekonomisi son üç yılda alışılmadık bir para politikası deneyiminden geçti. 2021’in sonunda hayata geçirilen Kur Korumalı Mevduat (KKM) sistemi, başlangıçta “TL’yi koruyan kalkan” olarak tanıtıldı. Ama bugün, bilanço netleştiğinde görülen tablo, bu politikanın aslında çok pahalı bir ara dönem çözümü olduğu. Merkez Bankası raporları ve bütçe verileri üzerinden yapılan hesaplamalar, KKM’nin ülkeye maliyetinin yaklaşık 60 milyar dolara ulaştığını ortaya koyuyor. Bu rakam, yakın ekonomik tarihin en pahalı düzenleyici önlemlerinden biri olarak tarihe geçti.

KKM’nin mantığı basitti: Döviz kurundaki artışa karşı TL mevduat sahiplerine kur farkı garantisi verilerek, dövize yönelimin önüne geçmek. Ancak kağıt üzerindeki bu çözüm, pratikte TL’yi kalıcı olarak güçlendirmedi. Tam tersine, dövize olan talebi yalnızca zamana yaydı. 2022’de 140 milyar dolar büyüklüğe ulaşarak zirve yapan sistem, bugün 11,8 milyar dolara kadar gerilemiş durumda. Toplam mevduatlar içindeki payı ise %26,2’den %2’ye düştü.

Bu süreçte Türk lirası dört yıl üst üste ağır değer kayıpları yaşadı: 2021’de %44, 2022’de %29, 2023’te %37 ve 2024’te %16. Her kayıp, Hazine’nin üstlendiği kur farkı ödemelerini katlayarak artırdı. Devletin kasasından çıkan milyarlar, başka alanlarda yatırıma dönüşebilecek kaynakların yok olmasına yol açtı.

Ekonomi çevreleri, sistemin ilan edildiği ilk günden beri uyarıyordu. Dr. Mahfi Eğilmez, KKM’nin döviz talebini sadece ertelediğini, yapısal reformların önüne geçtiğini ve kamu maliyesine ağır yük bindirdiğini söyledi. Prof. Dr. Emre Alkin, bunun bir “pansuman politikası” olduğunu, 60 milyar dolarlık maliyetin verimli yatırımlara yönlendirilmesi halinde çok daha büyük katma değer yaratılabileceğini vurguladı. Prof. Dr. Hakan Kara ise sistemin para politikasının etkisini azalttığını, faiz kararlarının piyasa üzerindeki gücünü zayıflattığını ifade etti. Ortak kanı, KKM’nin adil olmayan bir gelir dağılımı yarattığı yönündeydi; büyük mevduat sahipleri bu sistemden orantısız şekilde faydalandı.

Mayıs 2023 seçimleri sonrası ekonomi yönetiminde politika değişimi yaşandı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, düşük faiz-yüksek enflasyon çizgisinden vazgeçerek daha geleneksel para politikalarına yöneldi. Faizler hızla artırıldı, enflasyon %75’ten %33,5’e kadar geriledi ve faiz indirim süreci başladı. Bu değişim, KKM’nin cazibesini tamamen ortadan kaldırdı. Politika faizinin %40’ı ile sınırlandırılan KKM getirileri, TL mevduata anlamlı bir alternatif olmaktan çıktı. Şirketler için yeni KKM açılışları durduruldu, yenilemeler sona erdirildi. Bugün bakiyeler 477 milyar liraya kadar düştü.

KKM, teknik olarak görevini “kısmen” yerine getirdi; döviz kuru üzerindeki baskıyı kısa süreli de olsa azalttı. Ancak bunun karşılığında hem Hazine hem de Merkez Bankası ciddi maliyetlere katlandı. Daha önemlisi, sistem piyasalara kalıcı güven vermek yerine, “TL’nin tek başına ayakta duramayacağı” algısını pekiştirdi. Bu da yatırımcı güveni açısından uzun vadeli bir yara açtı.

Bugün geldiğimiz noktada, KKM sadece bir finansal ürün değil; ekonomi politikasında “geçici çözümlerin kalıcı hale gelmesi” riskinin en çarpıcı örneği olarak tarihe geçiyor. 60 milyar dolarlık bu fatura, ekonomik hataların ve ertelenmiş reformların ağır bedelini gösteriyor. Türkiye, bu tecrübeden ders çıkarıp bundan sonraki dönemde güveni, öngörülebilirliği ve yapısal reformları merkeze alan politikaları tercih etmek zorunda. Çünkü pansuman politikaların maliyeti, her zaman tedaviden çok daha yüksek oluyor.