Devletlerin ekonomik işleyişteki rolü, modern iktisadi sistemlerin temel taşlarından biridir. Bu rolün en belirgin görünümlerinden biri ise kamu harcamalarıdır. Kamu harcamaları, bir yandan toplumsal ihtiyaçların karşılanması, altyapıların kurulması ve refahın sağlanması için elzem araçlardır; öte yandan mali disiplin açısından ciddi bir denge unsurudur. Bu denge, yalnızca maliye politikası açısından değil; makroekonomik istikrar, yatırım ortamı ve hatta toplumsal huzur açısından da hayati önem taşır.
Günümüzde birçok ülke, büyüme hedefleri ile bütçe disiplinini bir arada tutmaya çalışırken zorlu tercihlerle karşı karşıya kalmaktadır. Ekonomik durgunluk dönemlerinde genişleyici maliye politikalarıyla kamu harcamaları artırılarak talep canlandırılmaya çalışılırken; enflasyonist baskıların öne çıktığı dönemlerde kamu harcamalarının kısılması ve bütçe açığının daraltılması gündeme gelir. Bu doğrultuda kamu harcamalarının ekonomik döngülere göre esnek bir şekilde yönetilmesi gerektiği açıktır. Ancak bu esneklik, mali disiplin ilkesinden ödün verilmesi anlamına gelmemelidir. Aksi takdirde bütçe açıklarının sürdürülemez bir noktaya ulaşması, kamu borçlarının hızla artması ve piyasalarda güven erozyonu yaşanması kaçınılmaz olur.
Mali disiplin, devletin gelir ve giderlerini uzun vadeli bir perspektifle dengelemesi anlamına gelir. Kamu maliyesinde disiplin, harcamaların etkinliği kadar şeffaflığı ve hesap verilebilirliği de içerir. Özellikle popülist harcama politikaları, kısa vadeli siyasi kazançlar uğruna uzun vadeli ekonomik dengeleri bozma riski taşır. Kamu yatırımlarının seçim döngülerine endekslenmesi, ekonomik verimlilikten uzaklaşılması anlamına gelir. Bu noktada karar vericilerin, kamu harcamalarını sadece miktar açısından değil, nitelik açısından da değerlendirmesi gerekir. Harcamaların üretkenliği, yaratacağı ekonomik katma değer ve sosyal fayda unsurları ön planda olmalıdır.
Bir başka önemli mesele de kamu harcamalarının finansmanıdır. Harcamaların sürekli olarak borçlanmayla karşılanması, borçlanma maliyetlerinin artması, özel sektörün finansmana erişiminin daralması ve faiz yükünün geleceğe devredilmesi gibi olumsuzluklar yaratabilir. Vergi gelirlerinin yeterli olmadığı durumlarda kamu harcamalarının sürdürülebilirliği ciddi biçimde sorgulanır hale gelir. Dolayısıyla vergi reformları ve gelir artırıcı yapısal önlemler, mali disiplinin sağlıklı işleyişi için destekleyici araçlardır.
Türkiye özelinde değerlendirildiğinde, son yıllarda kamu harcamalarının özellikle sosyal transferler, teşvikler ve altyapı projeleri ekseninde hızla arttığı gözlemlenmektedir. Pandemi sonrası toparlanma sürecinde kamu maliyesi önemli bir rol üstlenmiş olsa da, yapısal reformlar yapılmadığı sürece bu harcamaların etkisi sınırlı kalabilir. Ayrıca yüksek enflasyon ve kur oynaklığı, kamu harcamalarının reel etkisini zayıflatmakta; aynı zamanda kamu borçlanma ihtiyacını artırmaktadır. Bu çerçevede mali disiplinin tesisi, sadece teknik bir maliye politikası meselesi değil; aynı zamanda siyasi irade, kurumsal kapasite ve ekonomik öngörülebilirlik meselesidir.
Sonuç olarak kamu harcamaları ile mali disiplin arasındaki denge, iktisat politikalarının merkezinde yer almalıdır. Bu dengenin bozulması, hem ekonomik istikrarı sarsar hem de toplumsal güveni zedeler. Kamu kaynaklarının etkin, adil ve üretken biçimde kullanılması, gelecek nesillere sağlıklı bir ekonomik miras bırakmanın da ön şartıdır. Ekonomik büyüme ile mali disiplin arasında bir tercih değil, bir uyum sağlanmalı; bu uyum ise akılcı, şeffaf ve sorumlu bir kamu maliyesi anlayışıyla mümkün olabilir.