Jeoekonomi Nedir?

Jeoekonomi, ekonomi ve jeopolitiğin kesişim noktasında doğan ve giderek daha fazla önem kazanan disiplinlerarası bir kavramdır. Özünde devletlerin ekonomik araçları, stratejik hedeflerine ulaşmak için nasıl kullandıklarını inceleyen bu yaklaşım, 21. yüzyılda uluslararası ilişkilerin temel belirleyicilerinden biri haline gelmiştir. Soğuk Savaş sonrası dönemde güvenlik, askeri güç ve diplomasi ekseninde şekillenen jeopolitik stratejilerin yerini, artık daha çok enerji, yatırım, ticaret yolları ve teknolojik hakimiyet gibi ekonomik unsurlar almaya başlamıştır. Bu makale, jeoekonominin kavramsal çerçevesini, tarihsel gelişimini, uygulama alanlarını ve günümüz küresel dengeleri üzerindeki etkilerini akademik perspektifle ele almayı amaçlamaktadır.

Kavramın Kökeni ve Teorik Arka Plan

Jeoekonomi terimi ilk kez 1990’ların başında Amerikalı stratejist Edward Luttwak tarafından sistematik biçimde kullanılmıştır. Luttwak, “The Logic of Conflict, the Grammar of Commerce” başlıklı makalesinde, Soğuk Savaş sonrası dönemde devletler arası rekabetin artık askerî değil ekonomik araçlarla sürdürüldüğünü vurgulamıştır. Bu noktada, Clausewitz’in savaş teorisine gönderme yaparak, savaşın “başka araçlarla sürdürülen siyasetin bir uzantısı” olduğu gibi, ekonominin de artık stratejik hedefler uğruna bir araç olarak kullanıldığını belirtmiştir.

Jeoekonomi, ekonomi ile devlet stratejisi arasındaki ilişkiyi klasik liberal iktisat anlayışından farklı bir zeminde değerlendirir. Piyasanın görünmez eli yerine, devlet aklı ve stratejik çıkarlar ön plana çıkar. Bu yönüyle jeoekonomi, realizm temelli uluslararası ilişkiler teorileriyle paralellik gösterir; devletin güvenlik, prestij ve egemenlik arayışı bağlamında ekonomik araçları nasıl kullandığını analiz eder.

Jeoekonomik Araçlar ve Uygulama Biçimleri

Jeoekonomik stratejiler, askeri güç yerine ekonomik baskı ve teşvik mekanizmalarını önceler. Bu araçlar çeşitli kategorilere ayrılabilir:

  1. Ticaret Politikaları: Gümrük tarifeleri, ithalat-ihracat kotaları, serbest ticaret anlaşmaları veya ambargolar gibi araçlar, rakip ülkelere ekonomik maliyetler yüklemek ya da iş birliği alanları yaratmak için kullanılır.
  2. Enerji Politikaları: Enerji kaynaklarına erişim ve bu kaynakların transit geçiş yolları, jeoekonomik rekabetin ana unsurlarındandır. Rusya’nın Avrupa’ya doğalgaz ihracatı, Çin’in Kuşak ve Yol Girişimi bu bağlamda değerlendirilebilir.
  3. Yatırım ve Finansal Etki: Doğrudan yabancı yatırımlar, kalkınma yardımları, kredi politikaları ya da uluslararası finansal kuruluşlar aracılığıyla yapılan müdahaleler, jeoekonomik nüfuz araçları olarak öne çıkar.
  4. Teknoloji ve Dijital Ekonomi: Dijital altyapıların kontrolü, veri güvenliği, yapay zekâ ve 5G gibi alanlardaki teknoloji üstünlüğü, modern jeoekonomik rekabetin merkezindedir. ABD ve Çin arasındaki teknoloji savaşı bu kapsamda değerlendirilebilir.

Jeoekonomik Rekabetin Güncel Görünümleri

Bugün dünya siyasetinde jeoekonomi, klasik diplomasi ve askeri stratejinin önüne geçmiş durumda. Özellikle Çin’in “Kuşak ve Yol” projesiyle Asya, Avrupa ve Afrika’daki ekonomik etkisini artırması, ABD’nin Çin’e karşı aldığı ticaret ve teknoloji önlemleri, Avrupa Birliği’nin enerji bağımsızlığı politikaları gibi gelişmeler jeoekonomik paradigmanın sahadaki somut yansımalarıdır.

Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik askeri müdahalesi sonrası uygulanan ekonomik yaptırımlar ve enerji politikaları da, jeoekonominin kriz dönemlerinde ne kadar etkili bir araç olduğunu gözler önüne sermektedir. Aynı şekilde, Türkiye’nin savunma sanayiinde ithalata bağımlılığı azaltma çabaları ve yerli üretime verdiği önem de jeoekonomik düşüncenin ulusal düzeydeki bir tezahürü olarak değerlendirilebilir.

Jeoekonomik Rekabetin Riskleri ve Sınırları

Her ne kadar jeoekonomi devletlere “yumuşak güçle” hedeflerine ulaşma imkânı tanısa da, bu stratejilerin bazı riskleri de mevcuttur. Öncelikle, ekonomik bağımlılık ve karşılıklı etkileşim düzeyi yüksek olan küresel sistemde bir ülkeye uygulanan ekonomik baskı, aynı zamanda uygulayan ülkeye de zarar verebilir. Ayrıca jeoekonomik araçların aşırı kullanımı, uluslararası sistemde güvensizlik ortamını besleyerek ittifakları zayıflatabilir.

Bir diğer sınırlayıcı unsur ise teknolojik eşitsizliktir. Küresel Güney ülkeleri, gelişmiş ülkelerin ekonomik ve teknolojik üstünlüğü karşısında jeoekonomik rekabette dezavantajlı konuma düşebilir. Bu durum küresel eşitsizliği derinleştirirken, yeni bağımlılık ilişkileri de doğurabilir.

Değerlendirme

Jeoekonomi, günümüz uluslararası ilişkilerinde ekonomik araçların stratejik bir biçimde kullanılmasını analiz eden güçlü bir kavramsal çerçeve sunmaktadır. Savaşların giderek maliyetli, diplomatik ilişkilerin ise çok boyutlu hale geldiği bir çağda, jeoekonomi devletlerin elindeki en etkin enstrümanlardan biri haline gelmiştir. Ancak bu gücün sorumlu ve dengeli biçimde kullanılması, hem ulusal çıkarların korunması hem de küresel istikrarın sürdürülmesi açısından kritik önemdedir.

Gelecek yıllarda teknolojinin dönüşümü, enerji kaynaklarındaki değişim ve bölgesel güçlerin yükselişiyle birlikte jeoekonomik rekabetin daha da yoğunlaşması beklenmektedir. Bu nedenle, hem teorik hem uygulamalı düzeyde jeoekonomi üzerine yapılan akademik çalışmaların artması, bu karmaşık yapının daha iyi anlaşılmasına katkı sağlayacaktır.