Ekonomik krizlerin ve finansal darboğazların giderek sıklaştığı günümüzde, şirketler için ayakta kalmak her zamankinden daha zor hale gelmiş durumda. Satışların düştüğü, maliyetlerin arttığı, döviz kurlarının dalgalandığı ve finansmana erişimin zorlaştığı bu atmosferde, birçok firma için iflas artık kaçınılmaz bir son gibi görünmeye başladı. Ancak bu noktada devreye giren ve “iflasın alternatifi” olarak görülen konkordato kurumu, şirketler için adeta son çıkış kapısı, iflasa karşı son durak niteliği taşıyor. Peki, konkordato gerçekten işlevsel mi, yoksa yalnızca zaman kazandıran bir yasal mola mı?
Konkordato, borçlarını ödeyemeyecek duruma gelen ancak faaliyetlerini sürdürebilme potansiyeli hâlâ bulunan şirketlerin, alacaklılarıyla anlaşarak borçlarını yeniden yapılandırmalarını sağlayan hukuki bir mekanizmadır. Esasen, borçlunun iflas etmesini önlemek ve hem borçlu hem de alacaklı açısından daha yapıcı bir çözüm sunmak amacı taşır. Bu yönüyle konkordato, yalnızca borçluyu değil, aynı zamanda ekonominin genel işleyişini ve istihdamı korumayı hedefler. Ancak uygulamada bu mekanizmanın teorik işlevi ile pratik sonuçları arasında ciddi bir fark olduğu görülmektedir.
Son yıllarda konkordato başvurularındaki artış, aslında sistemin işlevselliğinden çok, iflas dışı seçeneklerin tükenmiş olmasından kaynaklanmaktadır. Birçok şirket, konkordatoyu bir yeniden yapılanma aracı olarak değil, zaman kazanmak ve borçlularla olan baskıyı geçici olarak hafifletmek amacıyla kullanmaktadır. Bu durum, özellikle piyasada faaliyet gösteren diğer firmalar açısından ciddi bir güvensizlik ortamı yaratmaktadır. Zira konkordato ilan eden bir firmanın piyasadaki tedarik zincirine olan borçları askıya alınmakta, bu da domino etkisiyle diğer firmaları da zora sokabilmektedir. Kısacası, konkordato bazen yalnızca bir şirketin değil, onunla bağlantılı birçok firmanın da mali dengesini sarsmaktadır.
Bir diğer sorun ise, konkordato sürecinin kötüye kullanımıdır. Bazı firmalar, gerçek anlamda ödeme zorluğu içinde olmamalarına rağmen, bu mekanizmayı stratejik bir araç olarak kullanarak alacaklılarını oyalamayı veya borçlarını yeniden pazarlık konusu haline getirmeyi amaçlamaktadır. Bu gibi uygulamalar, hem hukuki sürecin güvenilirliğini zedeler hem de alacaklılar nezdinde ciddi hak kayıplarına yol açar. Dahası, böyle bir ortamda gerçekten zorda olan ve konkordatoya ihtiyaç duyan firmaların güvenilirliği de sorgulanır hale gelir.
Konkordatonun etkili olabilmesi için en önemli şartlardan biri, bu sürecin iyi yönetilmesi ve gerçekten kurtarılabilir durumda olan şirketlere uygulanmasıdır. Ancak mevcut uygulamalarda bu ayrım çoğu zaman yeterince yapılamamaktadır. Mahkemelerin iş yükü, bilirkişi raporlarının yetersizliği veya gecikmesi ve konkordato komiserlerinin süreçleri etkin şekilde denetleyememesi gibi sorunlar, konkordatonun işlevselliğini azaltmaktadır. Üstelik konkordato süreci her ne kadar bir “koruma kalkanı” sağlasa da, firmanın piyasadaki itibarını zedeleyen, müşterilerini ve tedarikçilerini endişelendiren bir süreçtir. Yani borçlardan kurtulmak için başvurulan bu mekanizma, uzun vadede güven kaybına ve ticari ilişkilerin zayıflamasına neden olabilmektedir.
Tüm bunlara rağmen, konkordato tamamen işlevsiz ya da etkisiz bir araç değildir. Doğru uygulandığında ve gerçekten kurtarılabilir şirketler için devreye sokulduğunda, hem şirketin yeniden ayağa kalkmasını sağlar hem de alacaklıların zararını minimize eder. Bu süreçte şirketin dürüst ve şeffaf davranması, mali tablolarını açık şekilde paylaşması ve sürdürülebilir bir ödeme planı sunması hayati öneme sahiptir. Aynı zamanda, alacaklıların da bu sürece yapıcı bir anlayışla yaklaşması gerekir. Çünkü konkordato, karşılıklı güven ve çözüm odaklılık temelinde ancak başarıya ulaşabilecek bir mekanizmadır.
Gelecekte konkordatonun daha işlevsel hale gelmesi için bazı yapısal reformlara ihtiyaç duyulmaktadır. Öncelikle süreçlerin daha hızlı ve şeffaf işlemesi sağlanmalı, komiserlerin denetim yetkileri artırılmalı ve konkordato başvurularında belli mali kriterler zorunlu hale getirilmelidir. Ayrıca, bu mekanizmanın etik dışı kullanımlarına karşı ciddi yaptırımlar getirilerek, sistemin güvenilirliği korunmalıdır. Aksi takdirde, konkordato bir kurtuluş yolu değil, yalnızca iflası geciktiren geçici bir pansuman olmaktan öteye gidemez.
Özetle, konkordato ne tamamen etkisiz ne de her derde deva bir sistemdir. İşlevselliği, sistemin nasıl kullanıldığına, ne zaman ve ne amaçla devreye sokulduğuna bağlıdır. Doğru ellerde bir yeniden doğuş fırsatı olabilirken, kötü niyetli uygulamalarda hem şirketi hem de piyasayı daha da dibe çekebilir. Bu yüzden konkordato, sadece yasal bir hak değil, aynı zamanda büyük bir sorumluluk ve ciddi bir niyet testidir.








