İdeal Ekonomi ile Gerçekler Arasında İronik Bir Yolculuk

Ekonomi teorileri, ütopyalar gibidir: Her şeyin mükemmel işlediği, insanların “rasyonel” olduğu, piyasaların “verimli” hareket ettiği, devletin “optimal” müdahale ettiği bir dünya hayal eder. Ancak gerçek hayatta, bu teoriler bir çizgi roman kahramanının süper güçleriyle donatılmışken, gerçekler ise o kahramanın her sabah trafikte takılıp kahve döktüğü sahneye benzer. İşte size bu absürt çelişkilerle dolu bir yolculuk…

1. Durak: “Rasyonel İnsan” Masalı

İdeal ekonomi, insanı “homo economicus” olarak tanımlar: Her kararını matematiksel bir soğukkanlılıkla alan, duygularına yenik düşmeyen, sonsuz bilgiye sahip bir varlık. Teoriye göre, bu insan bir elma ile bir portakal arasında seçim yaparken fayda fonksiyonunu optimize eder. Gerçekte ise, insanlar indirimde diye 3 al 2 öde kampanyasına kanıp evi kızılcık şekerlemeyle doldurur, sonra da “Neden aldım ki bunu?” diye kendine kızar. Hatta borsada “hisseler düşerse alırım” diyen yatırımcı, panikle tüm portföyünü satar. Davranışsal ekonomi, işte bu yüzden Nobel ödülü aldı: İnsanın “rasyonel” olmadığını kanıtlamak için…

2. Durak: “Görünmez El” ve Görünen Çıkmazlar

Adam Smith’in ünlü “görünmez el” metaforu, serbest piyasanın kendi kendini düzelteceğini söyler. İdeal ekonomide, arz ve talep kusursuz dengededir. Gerçekte ise, bu el bazen görünmez değil, kör olur. 2008 krizi bunun kanıtı: Bankalar “rasyonel” davranıp riskli mortgage’ları paketleyip sattı, insanlar “rasyonel” davranıp kredileri geri ödeyemeyince sistem çöktü. Hükümetler “görünmez ele” güvenmek yerine, görünen devlet yardımlarıyla piyasayı kurtarmak zorunda kaldı. İroni şu: Liberalizm en çok devlet müdahalesiyle ayakta durdu.

3. Durak: Büyüme Hırsı ve Yere Düşen Cennetler

Ekonomik büyüme, tüm politikacıların kutsal kâsesidir. Teori, GSYİH arttıkça refahın da artacağını vaat eder. Ancak gerçekte, GSYİH rakamları yükselirken, insanların geliri durgunlaşır, doğa katledilir, ruh sağlığı bozulur. Örneğin, bir sel felaketi GSYİH’yı “arttırır” çünkü yeniden inşaat harcamaları ekonomiyi canlandırır. Bu mantıkla, yangın çıkan bir orman da “büyümeye katkı sağlar.” Oysa insanların mutluluk endeksi, GSYİH grafikleriyle yarışamaz. Bhutan’ın “Gayri Safi Milli Mutluluk” fikri bu yüzden ilgi çekicidir: Rakamların değil, insanın peşinde koşan bir ütopya.

4. Durak: Eşitlik ve Adalet Labirenti

İdeal ekonomide, “vergiler adaleti sağlar”, “fırsat eşitliği herkese açıktır.” Ancak gerçek dünya, bu lafları dinlemez. Zenginler vergi cennetlerinde gezerken, orta sınıf gelirinin %30’unu vergiye verir. Eğitim sistemi, “fırsat eşitliği” yerine, ailenin cebine göre şekillenir. Hatta teknoloji devleri, “gig ekonomisi” adı altında insanları güvencesiz çalışmaya mahkûm ederken, bunu “esneklik” diye pazarlar. İronik olan, Thomas Piketty’nin Sermaye kitabının lüks baskılarının, eleştirdiği zenginlerin kütüphanelerini süslemesidir.

5. Durak: Sürdürülebilirlik ve Kısa Vadeli Körlük

Ekonomi kitapları, “sürdürülebilir kalkınma”dan bahseder. Ancak pratikte, şirketler üç aylık kâr raporları uğruna gezegeni tüketir. Petrol şirketleri iklim değişikliğini reddederken, aynı anda deniz seviyesinin yükselişine karşı yatırım yapar. Politikacılar “yeşil dönüşüm” vaat eder, ancak kömür madenleri seçim bölgelerinde işsizliği önler. Burada ironi, insanlığın uzun vadeli yok oluşu pahasına kısa vadeli “büyüme”yi seçmesidir.

Son Durak: İdeal ile Gerçek Arasında Bir Köprü

Belki de ekonomi, bir bilimden çok, insanın kusurluluğunu anlama çabasıdır. Teoriler, gerçeklerin karmaşasına direnirken, her kriz yeni bir ders verir: İnsanlar rasyonel değil, piyasalar adil değil, büyüme mutlu etmiyor. Peki çıkış yolu? Belki de ironiyi kabullenip, teorileri gerçeğe uyarlamak. Keynes’in dediği gibi: “Zorluk, yeni fikirler değil, eskilerden kurtulmaktır.”

Ekonomi, bir harita gibidir: Bazen yanlış yönlendirir, bazen yırtılır. Ama yolculuğun kendisi, o haritanın çizemeyeceği bir maceradır. Belki de gerçek refah, rakamlarda değil, bu ironiyi gülümseyerek kabullenmekte yatar…