HSBC’den Türkiye Analizi: 2026 Büyüme, Enflasyon ve Faiz Beklentileri

HSBC’ye göre Türkiye ekonomisi dirençli ancak siyasi belirsizlikler sürüyor; 2026’da büyüme yüzde 3–4, enflasyon yüzde 20, faiz yüzde 25,5 bekleniyor.

Türkiye ekonomisine ilişkin yayımlanan her yeni rapor, hem piyasa oyuncuları hem de politika yapıcılar açısından önemli birer nabız kontrolü niteliği taşıyor. HSBC Global Investment Research’ün son değerlendirmesi de bu bağlamda dikkat çeken, özellikle 2025–2026 dönemine ilişkin dengeli ama temkinli bir perspektif sunuyor. Raporun satır aralarına bakıldığında, Türkiye ekonomisine yönelik genel çerçevenin “şoklara karşı dirençli ama kırılganlıkları unutulmaması gereken” bir çizgide ilerlediği görülüyor.

2025’in hem iç hem dış dinamikler açısından hareketli bir yıl olduğu açık. Jeopolitik riskler, küresel faiz ortamı, emtia fiyatlarındaki oynaklık ve Türkiye’nin kendi iç siyasi ritmi, ekonomiyi sürekli test eden unsurlar olarak öne çıkıyor. Buna rağmen HSBC’nin “makro görünüm sağlamlığını korudu” yorumu, ekonominin dayanıklılık eşiğinin beklenenden daha yüksek olduğuna işaret ediyor. İç siyasi gündemin yarattığı dalgalanmanın sık sık fiyatlamalara yansıdığı bilinse de bu dalgaların ekonomiyi rayından çıkarmaya yetmediği ifade ediliyor.

HSBC’nin 2026 için büyüme beklentisini yüzde 3–4 aralığında tutması, aslında Türkiye’de son yıllarda izlenen “yumuşak iniş” stratejisiyle uyumlu. Ekonomi yönetimi, büyümeyi tamamen gözden çıkarmadan dezenflasyon programını sürdürmeye çalışıyor. Bu dengeli yaklaşımın bir sonucu olarak banka, 2026’da yüzde 3,5 civarında bir büyümenin makul olacağını düşünüyor. Elbette bu tercih, enflasyonun düşüş hızını sınırlayabilir; ancak Türkiye gibi genç nüfusa ve geniş iç talep potansiyeline sahip bir ekonomi için büyümeden tamamen feragat etmek de gerçekçi değil.

Enflasyon cephesinde ise tablo daha net: 2025 sonunda yüzde 32, 2026 sonunda yüzde 20. Bu seviyeler, yüzde 70’leri aşan bir geçmişten gelindiği düşünüldüğünde kayda değer bir iyileşmeyi işaret ediyor. Ancak yüzde 20’lik enflasyon hâlâ “hedef uyumlu” bir düzey değil; bu nedenle raporda vurgulanan “fiyat istikrarının henüz sağlanmadığı” tespiti yerinde. Dezenflasyon programının başarısı, sadece sıkı para politikasıyla değil, mali disiplin ve yapısal reformlarla desteklendiği ölçüde kalıcı hale gelebilir. HSBC’nin orta vadeli programa ilişkin “belirgin bir sıkılaşma yok” yorumu da bu noktada önemli bir eleştiri.

Faiz cephesinde beklenti daha yumuşak: Aralık ayında 150 baz puanlık indirim ve 2026 sonunda politika faizinin yüzde 25,5’e gerilemesi. Piyasa oyuncuları açısından faiz patikasının öngörülebilir olması başlı başına bir istikrar unsuru. Ancak burada esas soru şu: Enflasyon gerçek anlamda dizginlenmeden, faiz indirimlerinin yaratacağı beklentiler yönetilebilecek mi? HSBC, mevcut para politikası duruşunun devam edeceğini öngörüyor; bu da politika yapıcıların aceleci davranmayacağına yönelik bir güven mesajı niteliğinde.

Döviz politikasındaki belirsizlik ise hâlâ masada. Reel efektif döviz kurunun 2023 ortasından 2024 sonuna kadar yüzde 31 değer kazanmış olması, TL’nin belirgin bir reel değerlenme sürecine girdiğini gösteriyor. 2025’in yatay seyri ve 2026’da daha yavaş bir değerlenme beklentisi, döviz politikasında “kontrollü istikrar” hedefinin korunduğuna işaret ediyor. Fakat bu denge kırılgan; siyasi belirsizliklerin döviz piyasasını ilk etkileyen alanlardan biri olduğu biliniyor.

HSBC’nin altını en net çizdiği konu ise iç siyasi gelişmelerin oluşturduğu risk. Ekonomi programının üçüncü yılında kararlılıkla sürdürülmesi piyasalar tarafından olumlu karşılanıyor olsa da, siyasi gündemin zaman zaman ekonomik rasyonaliteyi gölgeleyebilme potansiyeli hâlâ en büyük belirsizlik unsuru. Türkiye ekonomisinin kırılganlıklarının önemli bir kısmının politika sürekliliğiyle ilişkilendirildiğini düşünürsek, bu tespit son derece yerinde.

Raporun mali disipline ilişkin değerlendirmesi de dikkat çekiyor. Bütçe açığının GSYH’nin yüzde 4,7’sinden 3,9’a gerilemesi, mali tarafta iyileşmenin başladığını gösteriyor. Ancak uzun vadeli mali konsolidasyon ve arz yönlü reformların “şimdilik geri planda” kaldığı yorumu, Türkiye’nin potansiyel büyümesini artıracak adımların ertelendiğine işaret ediyor. Oysa uzun vadeli, sürdürülebilir bir kalkınma modeli tam da bu reformlara dayanıyor.

Genel çerçevede HSBC’nin raporu, Türkiye ekonomisinin dalgalı bir denizde rotasını kaybetmeden ilerlediğini, ancak ufukta hâlâ belirsizlik bulutlarının yoğun olduğunu gösteriyor. Ekonomi yönetimi istikrarı korumaya çalışıyor, dezenflasyon süreci adım adım ilerliyor, bütçe açığı daralıyor; fakat tüm bu kazanımların sürdürülebilir olması, politik zeminin daha öngörülebilir hale gelmesine ve reform iradesinin güçlenmesine bağlı.