Gelir-Gider= Tasarruf mu, Gelir-Yatırım= Giderler mi? Siz Nasıl Hareket Ediyorsunuz?

Finansal yönetim konusunda en sık sorulan sorulardan biri, gelirin nasıl bölüştürülmesi gerektiğidir. Klasik yaklaşımda kullanılan formül “Gelir–Gider= Tasarruf” şeklindedir. Yani kişi önce ihtiyaçlarını karşılar, faturalarını öder, harcamalarını yapar ve geriye ne kalırsa onu bir kenara koyar. Ancak modern finansal planlama, bu yaklaşımın çoğu zaman bireyi birikim yapmaktan alıkoyduğunu savunur. Çünkü giderler, gelirden bağımsız olarak sürekli artma eğilimindedir. Bu durumda tasarruf çoğunlukla ya çok düşük kalır ya da hiç olmaz. Alternatif bir bakış açısı ise “Gelir-Yatırım= Giderler” formülüdür. Burada kişi gelirinin belirli bir kısmını en başta tasarruf ya da yatırım olarak ayırır, geri kalanıyla yaşamını sürdürür.

Bu ikinci yaklaşım aslında finansal disiplinin temelini oluşturur. Kazancın bir kısmını daha maaş yatar yatmaz kenara koymak, tasarrufu ertelenen bir alışkanlık olmaktan çıkarır ve öncelikli hale getirir. Bu yöntemle kişi, tasarrufunu hayatın merkezine alırken harcamalarını ona göre şekillendirir. Yani önce kendine ödeme yapar, sonra geri kalanla yaşamını planlar. Buradaki en kritik nokta, yatırım ya da tasarrufun bir seçenek değil, zorunlu bir harcama kalemi gibi görülmesidir.

Elbette bu yaklaşımın zorlukları vardır. Özellikle gelir düzeyi düşük olan bireyler için, önce yatırım ayırmak bazen imkânsız görünebilir. Ancak küçük oranlarla bile başlansa, bu alışkanlık zamanla büyük bir fark yaratır. Örneğin gelirin yüzde 10’u bile düzenli olarak ayrıldığında uzun vadede ciddi bir birikim oluşur. Önemli olan, bu oranı kişisel şartlara göre belirlemek ve istikrarlı şekilde uygulamaktır. Aksi halde “önce harca, kalırsa biriktir” anlayışı bireyi sürekli tüketim döngüsünde tutar.

Doğru olan yöntem kişiden kişiye değişiyor gibi görünse de uzun vadeli finansal güvenlik açısından bakıldığında “Gelir–Yatırım= Giderler” yaklaşımı daha sağlam bir zemine oturur. Çünkü bu anlayış geleceğe dönük bir planlama içerir. Giderler ise hiçbir zaman bitmeyecektir, her dönem farklı ihtiyaçlar çıkacaktır. Dolayısıyla giderleri merkeze alarak hareket etmek, birikimi hep arka plana iter. Oysa yatırımı merkeze almak, geleceğin güvence altına alınması anlamına gelir.

Benim bakış açım da bu ikinci yaklaşıma daha yakındır. Önce kazancımdan belirli bir oranı yatırım ya da tasarruf için ayırırım, sonra geri kalan bütçeyle hayatımı planlarım. Bu, kısa vadede bazı alışkanlıklardan feragat etmeyi gerektirse de uzun vadede büyük bir rahatlık sağlar. Çünkü yatırım, sadece finansal güvenlik değil, aynı zamanda psikolojik bir huzur da getirir. İnsan, geleceğini garanti altına aldığını bilirse bugün yaptığı harcamalarda da daha bilinçli olur.

Sonuç olarak doğrusu, giderlere göre tasarruf etmek değil; tasarrufa göre giderleri şekillendirmektir. Gelirin ne kadar olduğu değil, nasıl bölüştürüldüğü önemlidir. Birikim yapmanın sırrı yüksek maaşlarda değil, disiplinli bir planlamada gizlidir. Finansal bağımsızlık isteyen herkesin, önce kendine ödeme yapmayı öğrenmesi gerekir.