Financial Times’ın Kripto Para Makaleleri Kriz Çığırtkanlığı mı, Dip Sinyali mi?

​FT’nin üç sert makalesi, yüzde 35’lik düşüşe rağmen piyasanın dibi gördüğüne dair güçlü bir ters sinyal ve potansiyel fırsat olarak yorumlandı.

​Piyasaların rengi kızıla döndüğünde, grafiklerdeki o sert düşüş çubukları yatırımcıların nabzını hızlandırırken, geleneksel finansın kalelerinden de sesler yükselmeye başlar. Son haftalarda Bitcoin’in yüzde otuz beşlik değer kaybı yaşayarak kritik destek seviyelerine gerilemesi, şüphesiz korkuyu tetikledi. Ancak bu korku ikliminde İngiltere merkezli Financial Times’ın aynı gün içinde peş peşe üç ayrı olumsuz makale yayımlaması, sıradan bir habercilikten öte, adeta bir “zafer turu” atma çabası olarak okunuyor. On yılı aşkın süredir kripto varlıklara mesafeli, hatta düşmanca bir tavır sergileyen FT’nin bu koordineli saldırısı, tecrübeli piyasa oyuncuları için panik sebebi olmaktan çok, piyasanın dibe vurduğuna dair ironik ama güçlü bir sinyal niteliği taşıyor. Finans tarihinde “medya indikatörü” olarak bilinen bu fenomen, ana akım medyanın bir varlığı öldü ilan ettiği anın, aslında o varlık için en büyük fırsat anı olduğunu defalarca kanıtlamıştır.

​Yayımlanan makalelerin içeriğine bakıldığında, eleştirilerin hem teorik hem de pratik temellere dayandırılmaya çalışıldığı görülüyor. “Bitcoin’in para olarak kullanımındaki ölümcül hata” başlıklı yazı, kripto paranın talep şoklarına arz esnekliğiyle cevap verememesini bir kusur olarak sunuyor. Oysa Bitcoin’in temel varoluş felsefesi zaten bu arzın değiştirilemezliği üzerine kuruludur; onu merkez bankalarının sınırsız para basma yetkisine karşı bir alternatif yapan da budur. Pandemi sonrası sıkılaşma politikalarıyla Bitcoin’in düşüşünü ilişkilendirmek makul olsa da, varlığın “asla istikrarlı olamayacağı” iddiası, henüz ergenlik çağındaki bir varlık sınıfı için oldukça iddialı ve erken bir hüküm. Diğer taraftan MicroStrategy ve Michael Saylor’ı hedef alan “matematik ile tanışma” eleştirisi, şirketin agresif stratejisinin risklerine parmak basıyor. Spot ETF’lerin gelişiyle şirketin hisse priminin erimesi ve zorunlu satış riski, kağıt üzerinde mantıklı bir ayı piyasası tezi olabilir. Ancak bu tez, Saylor’ın uzun vadeli vizyonunu ve Bitcoin’in beş yılda yüzde üç yüz elliden fazla değer kazandığı gerçeğini göz ardı ederek, yalnızca anlık fotoğraf üzerinden bir felaket senaryosu yazıyor.

​Üçüncü makalede ele alınan, şirketlerin hisse geri alımları veya borç ödemeleri için ellerindeki tokenları satmak zorunda kalması durumu ise döngüsel bir temizlik süreci olarak da okunabilir. Zayıf bilançoların ve sürdürülemez modellerin elenmesi, uzun vadede sektörün sağlığı için bir tehdit değil, aksine bir gerekliliktir. FT’nin bu durumu “sistemin çöküşü” olarak sunması, bardağın tamamen boş tarafına odaklanmaktır. Ayrıca bu karamsar yayın bombardımanının, İngiltere hükümetinin kendi vatandaşlarına yeni vergi yükleri getirdiği, geleneksel ekonominin sancılı bir süreçten geçtiği bir döneme denk gelmesi de manidardır. Kendi bahçesindeki yangını söndürmekte zorlanan bir ekonomik düzenin temsilcisinin, alternatif bir finansal sistemi “ölü” ilan etmesi, tarihsel bir savunma mekanizmasını andırıyor.

​Sonuç olarak, finans piyasalarında kalabalıkların ve otorite kabul edilen seslerin hepsi aynı yöne bakıp aynı şeyi haykırdığında, genellikle ters yöne bakma vakti gelmiştir. Financial Times, on yıl önce de Bitcoin’i eleştiriyordu, bugün de eleştiriyor; ancak fiyat o günden bugüne logaritmik bir artış gösterdi. Piyasa hissiyatının en dipte olduğu, korkunun zirve yaptığı ve “bu sefer bitti” manşetlerinin atıldığı anlar, akıllı paranın sahneye çıktığı anlardır. FT’nin bu agresif tutumu, belki de boğa piyasasının bir sonraki ayağı başlamadan önceki son silkeleme operasyonunun habercisidir. Tarih, cesurları ve kalabalıklara karşı durabilenleri ödüllendirir; manşetlere göre yatırım yapanları ise genellikle üzer.